17 Ekim 2012 Çarşamba

DÜNYA KUPASI MI? O DA NE?



Sahi neydi Dünya kupası? Dünya çapında ülkelerin yer aldığı, kıtaların birleştiği bir organizasyon mu? Ben ülkemin katıldığı son dünya çapındaki organizasyon 2002 yılında idi. 2006’ya katılamadık.2010’a katılamadık.2014’te mucizelere kaldı artık. 2002 yılında Dünya’nın 3.sü olmuştuk. O zaman böyle son sistem ekipmanlar, maçtan önce primler, bu kadar ruhsuz sahada dolaşan forma giymiş kramponlar yoktu. Bunlar yoktu ama sahada ülkesinin desteğini arkasına alarak inanmış yürekler vardı. Saha da basmadık yer bırakmayan, sonuca ve koşullara bakmadan sonuna kadar mücadele eden, sadece 90 dakikalık resmi maç gözüyle bakmayan neferler vardı. Milyonları futboldan, milli takımdan soğutan değil; okullara televizyon kurdurtan, insanları sokağa döken bir takım vardı. Öyle müthişti ki… İlhan Mansız’ın Senegal’e attığı altın gol Dünya Kupalarının son altın golü olmuştu.3.olmamızın ardından spor otoriteleri yorum olarak “2002 Dünya Kupası'nda yendiği ve elediği takımlar Avrupa'da pek iyi seviyede değildi."demişti. Halbuki ne ilginçtir ki; biz hiç Avrupa takımı ile oynamamıştık. Brezilya, Kosta Rika, Çin, Japonya, Senegal ve Güney Kore ile oynamıştık.

Şimdi “Bu durumda yermek için gün doğdu. Yazın bakalım.”diyenler olacak olursa eğer “Milli Umut” başlıklı yazımı okuyabilir. Abdullah Avcı’nın başa geldiğinde Slovakya’ya kaybettiğimiz maçtan sonra Avcı’ya inanan ve inandıran bir yazı yazmıştım. Portekiz maçı sonrasına kadar da sonuna kadar herkes inanmıştı bir şeylerin değişeceğine. O güzel, farklı,genç,dinamik takıma ısınıyorduk tam da. Tam da Sercan Saraer gibi birini keşfettiği için övgüler yağdırıyorduk. Her şey Hollanda maçında başladı. Avcı, geçtiğimiz sezonun en iyi oyuncusu, Barcelona’nın bile takibe aldığı Selçuk İnan’ı kadroya almadı. Eleştiri oklarının yağmuruna tutuldu. Beklenmedik bir durum değil ki bu? En iyi oyuncuyu oynatmazsan, sorarlar elbet. Hele ki rakip grubun en güçlü temsilcisi Hollanda ise. Hollanda maçında elindeki en iyi ve en mücadeleci 11 ile sahaya çıksa en azından 1 puan alabilirdi. Maçtan sonra “Benim bir sistemim var. Selçuk bu maçta oynamadı ama bu sistemin önemli bir parçası.” dedi. Kamuoyu sineye çekip Estonya maçını bekledi. Fenerbahçe’nin sahasında oynanan maçta yine ilk 11’de yoktu Selçuk. Fenerbahçeli taraftarlar bile bağırmışlardı “Selçuk İnan” diye. Sonradan oyuna almasına rağmen yine kaslını konuşturup gol atmıştı Selçuk. Romanya maçında Burak ve Selçuk sakat diye kadroya alınmadı. Burak’ı bilmiyorum ama bence Selçuk İnan sakat değil. Ben inanmıyorum. Abdullah Avcı’nın Selçuk ile bir sorunu var. Romanya’da ya yenildik. Macaristan maçına geldik. Maçtan önce galibiyet primi olarak adam başı 150000TL açıklandı. Sahaya bambaşka bir 11 çıktı. Kadro farklıydı ama sonuç aynıydı. Macaristan maçında Umut Bulut, Sercan Saraer, Emre Çolak gibi hırslı, koşan ve mücadele eden oyuncuları sahaya sürseydin de en azından mücadele edilseydi. Anadolu kulüplerinden oyuncular alınsaydı. Nedir bu Yıldıray Baştürk, Mesut Özil yaratma çabaları anlamıyorum. Az mantıklı olmak lazım. Biz böyle kupalarına katılamadıkça böyle isimler Türkiye’yi seçer mi?  Onların ülkesinde yetişsin. Adamlar yurt dışında baksın, değer  versin yetiştirsin. Sonra sen hiçbir organizasyona katılama, Türkiye’yi seçmesini bekle. Sen kendi ülkenden yetiştir  Metin Oktay’ını, Metin-Ali-Feyyaz’ını, Rıdvan’ını, Hami’ni. Onlar zaten bu ülkeyi seçerler merak etme. Kaybetmek var, kaybetmek var. Sonra “Kamuoyu neden tepkili?”. Halk galibiyet istiyor hep. Taraftarlığın doğası budur ama kamuoyu golden, galibiyetten önce mücadele istiyor. Kaybedilse bile son damla terine kadar koşulmasını istiyor. Böyle oyuncular var. 

Biraz uçtuğumu düşünenler olabilir belki ama bence Türkiye’nin Avrupa Şampiyonu, Dünya 3.sü olacak potansiyeli var. Bakalım bu potansiyeli kim verimli kullanıp formanın üstündeki bayrağımızdaki mücadele timsalini hatırlatacak.