Sahi neydi Dünya kupası? Dünya çapında
ülkelerin yer aldığı, kıtaların birleştiği bir organizasyon mu? Ben ülkemin
katıldığı son dünya çapındaki organizasyon 2002 yılında idi. 2006’ya
katılamadık.2010’a katılamadık.2014’te mucizelere kaldı artık. 2002 yılında
Dünya’nın 3.sü olmuştuk. O zaman böyle son sistem ekipmanlar, maçtan önce
primler, bu kadar ruhsuz sahada dolaşan forma giymiş kramponlar yoktu. Bunlar
yoktu ama sahada ülkesinin desteğini arkasına alarak inanmış yürekler vardı.
Saha da basmadık yer bırakmayan, sonuca ve koşullara bakmadan sonuna kadar
mücadele eden, sadece 90 dakikalık resmi maç gözüyle bakmayan neferler vardı.
Milyonları futboldan, milli takımdan soğutan değil; okullara televizyon
kurdurtan, insanları sokağa döken bir takım vardı. Öyle müthişti ki… İlhan
Mansız’ın Senegal’e attığı altın gol Dünya Kupalarının son altın golü
olmuştu.3.olmamızın ardından spor otoriteleri yorum olarak “2002 Dünya Kupası'nda yendiği ve elediği takımlar Avrupa'da pek
iyi seviyede değildi."demişti. Halbuki ne ilginçtir ki; biz hiç Avrupa
takımı ile oynamamıştık. Brezilya, Kosta Rika, Çin, Japonya, Senegal ve Güney
Kore ile oynamıştık.
Şimdi “Bu durumda yermek için gün
doğdu. Yazın bakalım.”diyenler olacak olursa eğer “Milli Umut” başlıklı yazımı
okuyabilir. Abdullah Avcı’nın başa geldiğinde Slovakya’ya kaybettiğimiz maçtan
sonra Avcı’ya inanan ve inandıran bir yazı yazmıştım. Portekiz maçı sonrasına
kadar da sonuna kadar herkes inanmıştı bir şeylerin değişeceğine. O güzel, farklı,genç,dinamik
takıma ısınıyorduk tam da. Tam da Sercan Saraer gibi birini keşfettiği için
övgüler yağdırıyorduk. Her şey Hollanda maçında başladı. Avcı, geçtiğimiz
sezonun en iyi oyuncusu, Barcelona’nın bile takibe aldığı Selçuk İnan’ı kadroya
almadı. Eleştiri oklarının yağmuruna tutuldu. Beklenmedik bir durum değil ki
bu? En iyi oyuncuyu oynatmazsan, sorarlar elbet. Hele ki rakip grubun en güçlü
temsilcisi Hollanda ise. Hollanda maçında elindeki en iyi ve en mücadeleci 11
ile sahaya çıksa en azından 1 puan alabilirdi. Maçtan sonra “Benim bir sistemim
var. Selçuk bu maçta oynamadı ama bu sistemin önemli bir parçası.” dedi.
Kamuoyu sineye çekip Estonya maçını bekledi. Fenerbahçe’nin sahasında oynanan
maçta yine ilk 11’de yoktu Selçuk. Fenerbahçeli taraftarlar bile bağırmışlardı
“Selçuk İnan” diye. Sonradan oyuna almasına rağmen yine kaslını konuşturup gol
atmıştı Selçuk. Romanya maçında Burak ve Selçuk sakat diye kadroya alınmadı.
Burak’ı bilmiyorum ama bence Selçuk İnan sakat değil. Ben inanmıyorum. Abdullah
Avcı’nın Selçuk ile bir sorunu var. Romanya’da ya yenildik. Macaristan maçına
geldik. Maçtan önce galibiyet primi olarak adam başı 150000TL açıklandı. Sahaya
bambaşka bir 11 çıktı. Kadro farklıydı ama sonuç aynıydı. Macaristan maçında
Umut Bulut, Sercan Saraer, Emre Çolak gibi hırslı, koşan ve mücadele eden
oyuncuları sahaya sürseydin de en azından mücadele edilseydi. Anadolu
kulüplerinden oyuncular alınsaydı. Nedir bu Yıldıray Baştürk, Mesut Özil
yaratma çabaları anlamıyorum. Az mantıklı olmak lazım. Biz böyle kupalarına
katılamadıkça böyle isimler Türkiye’yi seçer mi? Onların ülkesinde yetişsin. Adamlar yurt
dışında baksın, değer versin
yetiştirsin. Sonra sen hiçbir organizasyona katılama, Türkiye’yi seçmesini
bekle. Sen kendi ülkenden yetiştir Metin
Oktay’ını, Metin-Ali-Feyyaz’ını, Rıdvan’ını, Hami’ni. Onlar zaten bu ülkeyi
seçerler merak etme. Kaybetmek var, kaybetmek var. Sonra “Kamuoyu neden
tepkili?”. Halk galibiyet istiyor hep. Taraftarlığın doğası budur ama kamuoyu
golden, galibiyetten önce mücadele istiyor. Kaybedilse bile son damla terine
kadar koşulmasını istiyor. Böyle oyuncular var.
Biraz uçtuğumu düşünenler
olabilir belki ama bence Türkiye’nin Avrupa Şampiyonu, Dünya 3.sü olacak
potansiyeli var. Bakalım bu potansiyeli kim verimli kullanıp formanın üstündeki
bayrağımızdaki mücadele timsalini hatırlatacak.