11 Mayıs 2012 Cuma

Elveda Bülent Hoca

(Bülent Korkmaz'ın Karabükspor dan ayrılması üzerine)

Elveda Bülent Hoca… Elveda Bülent Korkmaz… Elveda ‘cesur yürek’… Sen gittin ama başın dik. Giderken bile karakterini gösterdin herkese milyonlar önünde hem de… Takımı aldığında takım ipteydi. Bunu biliyordun ve geldiğin gün demiştin ‘Evimizdeki maçları kazanacağız.’ diye. Taraftarı hep desteğe çağırdın ve taraftarda sayende takıma bağlandı, tribün şovları, kareografiler yaptı, 90 dakika susmadan desteklediler. Bayan taraftarlar da geldiler, destek verdiler.

Karabük halkı sayende takımını bağrına basıp bütünleşti ve Karabükspor Dr. Necmettin Şeyhoğlu Stadyumu’nu kaleye çevirdi… Kimseye puan vermedi. Takımın kendine güveni geldi. Tabi yönetim isteklerini getirebildiğince yerine getirdi. Senin istediğin oyuncuları aldı. İpleri sana bıraktı ve sen de bu takımı evinde dörtnala koşturdun. Seni önümüzdeki sene belki de bu yüzden istemediler. Yönetim olarak kendi istediklerini alacaklardı. Kendi istedikleri oyuncuları teknik heyete sormadan alıp, başarı bekleyeceklerdi. Senin fazla para istemen mevzu olamaz ki zaten. Karabükspor maddi bakımdan Türkiye’nin en rahat kulüplerinden bir tanesi. Ayrıca istesen bile hak etmedin mi? Opsiyon hakkın yok mu? Kaç tane kulübün yönetimi teknik direktör düşünme sürecindeyken, ondan habersiz evine ‘seneye seninle çalışmayacağız’ manasında tebligat yollar.

Helal olsun Bülent Korkmaz… Helal olsun ‘büyük kaptan’… Helal olsun ‘batan gemiyi kurtaran kaptan’… Belki düzenlediğin basın toplantısı fazla etkiye sahip değildi ama sana kadar kimse de ulusal bir televizyona çıkıp da gerçekleri söyleyemezdi. Bir de bunun için helal olsun. Karabükspor taraftarının bir bölümü arkandan yönetime isyan edecek, bir bölümü ‘Unutulmayacaksın. Bizi unutma.” diyecek, bir bölümü “şahıslar önemli değil, önemli olan arma’ diyecek… Kısaca herkes bir şeyler söyleyecek ama kimse kulüp yönetiminin neler yaptığını televizyonlar önünde söyleyemeyecek senin gibi. Çünkü biliyorlar senin savaşçı karakterini ve bu karakterle başarı hedefleyeceğini. Karabükspor önümüzdeki sezona yeni bir teknik direktör, yeni bir kadro, yeni bir oyun anlayışı, yepyeni bir vizyon ile başlayacak ama gerçek futbola dayanan bir yönetim anlayışı olacak mı? Kimilerine göre zaten bu var mı? Orasını bilemeyiz. Çünkü sözleri söylemekten sorumludur insan, karşıdakinin nasıl anlayacağından, anlamak isteyeceğinden değil.Karabükspor Dünya Futbol Sıralaması’na girdi. Senin mütevaziliğin ile dediğin gibi “ Bu başarı herkesin.” fakat bence aslan payı sende ve taraftarda. Bu sezon yakalanan başarı, başarı derken; kulüp tarihinde ilk kez Türkiye Kupası’nda Yarı Final oynama, kulüp tarihinde ilk kez Süper Lig’de 3.sezon üst üste oynama, içerideki maçlarda hiç mağlubiyet yüzü görmeme gibi başarılar… Yoksa onları başarı olarak görmeyenler mi var? Spor Toto Kupası maçları bitmeden evine tebligat yollamalar… Kurtuluş Savaşı olarak nitelendirdikleri mücadeleyi kazandıktan sonra komutanı görevden almalar… Ben şahsım adına, yüksek ihtimaldir ki spor kamuoyu adına Bülent Korkmaz’ı, gemiyi kurtaran cesur savaşçı kaptanı tüm içtenliğimle tebrik ediyorum. Bu başarıda ve mücadele de, emeği geçen herkesi kutluyorum. Çünkü ilk yarı bittiğinde herkes Karabükspor’un küme düşeceğine inanıyordu hatta şehrin bazı bölümleri bile… Bana kalırsa ne Karabük Bülent Hoca’yı unutacak ne de Bülent Hoca Karabük’ü! 

3 Mayıs 2012 Perşembe

ŞORTLAR UZUYOR FUTBOL KISALIYOR

Bir varmış. . . Bir yokmuş. . . Bir zamanlar futbol varmış. Sadece sahada kalan, saha dışında sadece taraftar olan, kıyasıya mücadele edilen bir futbol. . . Şortların kısa,saçların uzun olduğu, sanki hızlı oynatımda video izliyormuş kadar seri bir futbol. Bırakın topu bilerek taca vurmayı, kaleciye geri pas bile yuhalanırdı. Mücadele kıyasıya olsa da sportmenliğe her zaman yer vardı. Galibiyet için prim diye bir şey yoktu, en iyi prim kendisi ve takımı için mücadele edip zafer kazanmaktı. İnanmak ve zaferden başka hiçbir şeyin futbolcuları tatmin etmemesi idi. . .

Futbol sadece sahada oynanır,iyi ve şanslı olan kazanırdı. Maçların sonucu, golü kimin atacağı,kupayı kimin alacağı şans oyunları arasına girmezdi. Şampiyon sahada güzel futbol oynayarak şampiyon olurdu. Tenekeden de olsa madalyaların anlamı ve bir değeri vardı,şimdi ki primler yoktu. Kazanmak sadece bir başarı değil, aynı zamanda gururdu. Her şey bu kadar mı kötüye gidiyor peki ? İyiye giden yönlerde var yeşil sahalarda. . . Son birkaç yıla kadar üç büyüklerden başka takımın şampiyon olmasına ihtimal verilmez, bu üç takım arasında lig maratonu geçer giderdi.

Artık böyle değil. Artık Anadolu şaha kalktı. Hep aynı takım şampiyon olmuyor. Son beş yılda beş farklı şampiyon gördük. Son şampiyon da ikili averajla şampiyon oldu. Artık sadece İstanbul’un beyleri değil, Anadolu yiğitleri de bu yarışın içinde. Buram buram memleket kokan diyarlarda da artık kalpler yeşil sahaya göre ritimleniyor. Çağdaş futbola ayak uyduruyor,Fair Play örnekleri sergiliyorlar. Alın terleri ile mücadele edip kazanıyorlar. Maçı önceden bilmek, normalde birbirinin kuyusunu kazan kişilerin işine gelince birlik olmak, saha dışı ne kadar oyun olursa olsun bilmez Anadolu. Temennimiz kimsenin bilmemesi tabi.

Geçmiş yılların maçlarına bakıyorum da ; hızlı, hareketli, kıran kırana mücadele, teknik, fazla sansarlık içermeyen çok güzel bir futbol görüyorum. Şortlar kısa futbol uzun. . . Şimdi şortlar uzadı ama futbol kalitesi ise tam ters orantıda. Ben kısa şortlar istiyorum. Ben futbolun sadece sahada oynanmasını istiyorum. Temiz futbol, temiz taraftar, haklı mücadele ve adalet istiyorum. Eski futbolu geri istiyorum. Olmasın renkli ekran televizyonda gerekirse. Uzun saçları, ağır topları , Pele’yi , Maradona’yı, Van Basten’i, Puskas’ı. . .

Spikerlerin maç temposundan nefes bile alamadıkları maçları, maçın nasıl biteceğinin son düdüğe kadar belli olmamasını çocuklarıma anlatmak istiyorum ileride. Eski futbolla modernizmi bir arada görmek istiyorum. İnşallah o günler fazla uzak değildir. . .

Kaynak: http://www.sporajans.com.tr/EditorNews.asp?ID=4838#.Uo9bc9LIZtY