15 Aralık 2013 Pazar

Soğuk Savaşta ’Kar’abük

Karabükspor'un dondurucu havalarda ve buzlu zeminlerden çıkardığı puanlar üzerine


Karabükpor bu hafta Konya’dan üç golle üç puan alarak döndü.Son haftalarda soğuk hava faktörüne rağmen oynamak zordur.Soğuk havalardan sıcak futboluyla puan çıkaran kırmızı-mavili ekip yenilmezlik serisini 7 maça çıkartmaya başardı.Olağanüstü başarı değil belki ama anadolu takımlarının istikrar sorunları önemlidir.Mesela; geçen sezon İstanbul takımlarına sahalarını dar eden Karabükspor, alt sıralarda kimsenin puan kaptırmadığı takımlara puan kaptırarak tehlike çanlarını duymuştu. Tolunay Kafkas şuan bunu aşmış gibi görünüyor.Takım 7 haftadır yenilmiyor diye bazı kırmızı-mavili taraftarlar Avrupa şarkıları söylemeye başlasalarda geçen sezondan ders almalarını umuyorum.Klasik cümle ama önce ligde kalmak önemli…Son haftalarda son anda kalmak gibi değil de birkaç sezon üst üste ilk 10 içinde bitirmek gibi mesela.Bizim ülkemizde teknik direktörü de futbolcuyu da kolay gözden çıkarırlar kolay sahiplendikleri gibi. Tolunay Kafkas’a Antalyaspor beraberliğinde sonra,İlhan Parlak’a birkaç hafta önce verilen tepkiler gibi.Karabükspor son üç haftada 7 puan topladı ve bu puanların alındığı maçlarda takımın yıldızı olarak gösterilen Lomana Lua Lua sahada yoktu. Bu da önemli bir detay bence. Tolunay Kafkas artık kafasında sabit bir ilk 11 belirlemiş gibi. Furkan Özçal gibi Erkan Kaş gibi genç oyuncuların bu ilk 11 de yer bulması da sevindirici bir olay. Normal mevkisi orta saha-önlibero olan Yiğit İncedemir’i stoper olarak oynatmak dikkat çekmişti.Yiğit şuanlık defansif anlamda skora etki edecek hata yapmadı en azından. Gayet de başarılı görülüyor fakat gerçek yeri değil. Zorlanıyor...Bir stoper şart.Ahmet İlhan Özek ligin başlarında geçen sezon ki performansından epey uzaktı. Yavaş yavaş formunu geri kazanıyor.Kaleci Waterman’a da ayrı parantez açmamak hakaret olur. Şuan lig de performansıyla Onur Kıvrak’tan sonra en iyi kaleci konumunda. Aynı parantezden İshak Doğan’a da açmak lazım. Genç,dinamik,duran toplarda etkili,yerinde bindirmeler… Özellikle kornerleri çok etkili kullanıyor. Direkt kaleye de vuruyor. Hatta Akhisar Belediye’ye attı ancak hakem golü vermedi. İshak zaten Galatasaray’ın transfer listesinde bulnuyor.Malum yerli sol bek zor bulunuyor. 

Karabükspor’un önümüzdeki hafta ligin en formda ekibi Fenerbahçe’yi konuk edecek.Karabükspor bu sezon evinde sadece bir kez kaybederken misafir takım Fenerbahçe ise deplasman maçlarında sadece bir kez kaybetti.Ayrıca Fenerbahçe’nin geçen sene puan alamadığı tek takım Karabükspor’du.Bu maç hem istatistikler hem de pozitif futbol oynadığını bildiğimiz takımların karşı karşıya geleceğini baz aldığımızda büyük çekişmeye sahne olacağını kolaylıkla söyleyebiliriz.Ersun Yanal son yıllarda Fenerbahçe’ye en kısa sürede en çok puan kazandıran teknik direktör oldu.Fenerbahçe’nin ligde böyle başarılı olması sadece bu kulvarda yarışıyor olmasından da kaynaklanıyor şüphesiz.Karabük zor deplasmandır.Özellikle Fenerbahçe için.Aralarında oynadıkları son üç karşılaşmayı kırmızı-mavililer kazandı.Fenerbahçe Avrupa liglerinde son 6 haftanın en başarılı 2.takımı olurken,Karabükspor aynı kategoride 9.sırada yer aldı. 

Karabük taraftarı bu başarılı grafikte önemli bir faktör. Her maçta takımlarının yanındalar. Taraftar forum siteleri kırmızımavi.org çok iyi işler yapıyor. Sosyal sorumluluk projeleri,maç introları,rakip analizleri gibi yaptıklarıyla yayıncı kuruluş Lig Tv’nin Tutkumuz Futbol programında birkaç kez yer bile aldılar.Karabük taraftarı önümüzdeki hafta Mavi Ateş taraftar grubunun bulunduğu Kuzey Kale Arkası Tribünü’nde çok anlamlı bir mesaj içeren görsel şölene imza atacaklarını söylediler.Teknik Direktör Tolunay Kafkas da “Fenerbahçe maçından umutluyum.”dedi. Anlaşılan önümüzdeki hafta hem sahada hem tribünde çok güzel şeyler olacak…

28 Ekim 2013 Pazartesi

Karabük Süper Lig’de.Heyecanı nerede?

2013-2014 Sezonu ilk yarısında şehrin Süper Lig'i hissedememesi üzerine 



Karabükspor Spor Toto Süper Lig’de üst üste 4.sezonunu geçiriyor…4 yıldır bu ligde gerçekten bir renk. Transfer ettiği yabancı oyuncularla, oynadığı futbolla, taraftar şovlarıyla… Bütün bunlar çok iyi şeyler. Peki Karabük halkı son 3 yıldır Süper Lig’in tadını ne kadar çıkarabildi? Ne kadar küme düşme korkusu olmadan maç izledi? Ne kadar stressiz maç izledi? Her sene son maçlara kadar korku, stres,tedirginlik…Hiç ligin son 6-7 maçı formalite icabı maç yapmadı. Şöyle sıkıntı yokken Karabüklü gençlere şans vermedi. Veremedi… Hiç bitmiş bir stadyumda maç izleyemedi. Ne stadyumdaki taraftarlar ne de ekran başından izleyenler… Mesela hiç bu 3 senedir de bu takımda oynayan ya da kadroda olan futbolcu var mı?  Ya yarım sezonluk ya da sezonluk futbolcular. Ya yarım sezonluk teknik direktörler ya da sezonluk.

Asıl sorun kimde ya hiç kimse bir şey bilmiyor ya da herkes birilerini suçluyor. Suçlu bazı söylentilere göre futbolcuların bir kısmının Tolunay Kafkas’a karşı bir düşüncede olup hocayı istemedikleri için futbolcularda mı? Bazı söylentilere göre Tolunay Kafkas’ın bazı oyuncularla arasının iyi olmadığı, diyaloglarını sağlıklı kuramadığı için Tolunay hocada mı? Yoksa bu iki söylentinin de bu kadar duyulmadan sorunu çözemeyen yönetim mi? Herkes bir günah keçisi ilan etme uğraşında. LuaLua, Erdem Özgenç, Uğur Uçar,İlhan Parlak ve teknik direktör Tolunay Kafkas… Hepsi bir yana da ben İlhan Parlak’ı ele almak istiyorum. Çoğu taraftara göre çoktan bileti kesildi kaptanın. Belki hocanın gözünde de. Peki sebep? “Çok gol pozisyonu harcıyor.” diye. Koşmuyor diye değil. Mücadele etmiyor diye değil. Ruhuyla sahaya çıkmıyor diye değil. Sadece kaçırdığı için. İlhan Parlak oynadığı şehri çok seven nadir futbolculardan. Evim diyor hatta Karabük’e. O olmasa bu takım ya bu sezon yada geçen sezon bu ligde olmazdı. Sadece İlhan Parlak değil her futbolcunun gol atma süresi uzayabilir. Burak Yılmaz örneği en göze çarpan. Kaçırdıklarıyla saç baş yoldurtuyor ama takımını sırtlamayı başarıyor. Önemli olan mücadele etmesi çünkü. İlhan da öyle; ilerde top tutarken, orta yaparken, kafa vururken gördüğümüz gibi defansta kritik hamle yaparken de görebiliriz. İlhan mücadele gücü en yüksek oyuncu. Son oynanan Antalya maçında Akpala’nın kaçırdıklarını İlhan Parlak eminim kaçırmazdı. Ben İlhan Parlak'ı çok beğeniyorum. İlhan'ı savunduğum için tepki bile alabilirim belki ama mücadele gücünün hakkı verilmeli. Ayrıca Gökhan Ünal ligin başında 2 hafta da 2 gol attı. Niye birden kadrodan kesildi? Gökhan’ın 100ler kulübüne girmeye 6 golü kaldı. En azından bunun için bile atar golleri. Sonradan oyuna girdiği halde katkı sağladı bence. Sorun tam ortada bence Ahmet İlhan geçen seneki Ahmet İlhan değil. Erkan Kaş mı? Pedersen mi? Furkan mı?  Bunlardan biri ya da değişmeli artık sabit ilk 11 lazım. Eskiden çok gol yerdi kırmızı-mavililer. Bu sezon kalesi de defansı da sağlam. Tek sorun doğru orta saha ve iş bitirici forvet.

Ayrıca kent ne kadar rağbet gösteriyor ki maçlara? Küme düşme mücadeleleri hariç kaç tane maçı stadyum aldırabildi mesela? Bağıran bir kale arkası var başka bir yer yok. Onlar da alt katta oldukları için sesleri dağılıyor ve kameraya bile misafir tribün sesi fazla geliyor. Stadyuma maça gidenlerin kaç tanesinde forma var peki? Bırakalım formayı kaç tane atkı var? Artık Süper Lig’de üst üste 4.sezonu olan bir takımın seyircisi böyle olmamalı. Bilet fiyatlarından yakınanlar var. Bu lig Türkiye’nin en üst düzey ligi. Bence o kadar da fahiş fiyatlar değil. Her ne kadar da bunlar olsa hiçbir basın mensubu teşbih yaparken “kenti satın almak” söz dizisini kullanamaz. Hele ki bu kent cumhuriyet kenti ve işçi kentiyse. Genç bir basın mensubuyum. Bu mesleğin önde gelen isimlerinden Fatih Altaylı’yı bir kardeşi bir gazetecilik hayali olan genç olarak kınıyorum. Karabük şehri gerçekten futbolun tüm güzelliklerini hak eden bir şehir ama bunu hücrelerine kadar hissetmeleri lazım. Ben Eskişehir’de okuyan biriyim. Burada bir turist gelse bile maç günü olduğunu anlar. Herkeste ya atkı ya forma var çünkü. Herkes kırmızı-siyah. Çeşitli gruplar halinde stadyuma tezahüratlar yapılarak gidiliyor. Yoldan geçenler “Bugün maç var yine belli ki.” Diyorlar. Karabük gibi tek eğlencesi futbol olan bir kente de artık yavaş yavaş bu bilinç aşılanmalı. Karabükspor’un bu gidişatı düzelmezse yine kümede kalma mücadelesi verebilirler. Önlerindeki 3 hafta Beşiktaş, Çaykur Rizespor ve Akhisar Belediye ile oynayacaklar. Umarım kırmızı-mavili bu şirin kent yıllarca bu ligde bir renk olarak kalıcı olur.

23 Haziran 2013 Pazar

‘Kara'bük'ün 'Kara' Talihi

Karabükspor'un 2012-2013 Sezonu değerlendirmesi

 Karabük’ün, Karabükspor’un talihi hiç gülmeyecek mi? Hep mi stres, kaos, endişe, korku olacak? Hiç mi son haftalara rahat girip, genç oyunculara şans tanınmayacak? Karabük’ün kendi çocukları Levent Yılmaz, Mertcan Eskin , Burak Çalman,Yusuf Akbulut,Fatih Şirin,Muhammed Utku gibi genç futbolcu kardeşlerimiz kendi memleketinde bile oynamaya fırsat bulamayacak mı? Her transfer edilen oyuncunun nasıl olduğu hep sürpriz mi olacak?

Karabükspor son iki sezondur düşme korkusunu iliklerine kadar hissediyor. Aldığı oyuncuların yarısı, transfer bedelinin karşılığını vermiyor. Taraftarlar son haftalara kadar stresten uyuyamıyor. Kabus görmemek için… ‘Nokta transfer’ deyimi hiç kullanılmadı Karabük’te. Çünkü hep bir yerlerde eksik, zayıf bir nokta kalıyordu.
Teknik direktör istikrarı, başarı istikrarı yok. İki sene önce, yani Yücel İldiz ile o zaman ki adıyla Bank Asya 1.Lig’de rekorlar kırarak Süper Lig’e çıktığı sezon mükemmeldi. Alt ligden oyuncular dururken, yeni nokta transferler yaptılar. Hiç unutmam o sezon ünlü spor yazarları ne güzel yorumlar yapmışlardı. Uğur Meleke: ”Kuzeyin Barçası”.“Türkiye’de orta sahada en fazla pas yapan takım Karabükspor.”
Haşmet Babaoğlu: ”Onlar bu futbolu oynuyorlar ya. Oyunu çirkinleştirmeyip futbol oynamak istiyorlar ya. Bundan sonra ne olursa olsun helali hoş olsun.”Böyle güzel yorumlar vardı. Bir çark, bir sistem vardı. Son iki sezondur bunlar bir var bir yok. Yönetim ve mali konularda ise yine kötüye gidiş söz konusu. 2 sene önceye kadar Türkiye’nin borçsuz kulüpler bazında ilk sıralarda yer alan kırmızı-mavililerde şuan borç olduğu söyleniyor. Yıldız transferler ardı ardına geldi de bizim mi haberimiz yok?
Benim amacım felaket tellallığı yapmak değil… Fakat durum ortada. “Hedef ne?”diyorsunuz. “Ligde kalmak ve bu ligde kalıcı olmak.” Diyorlar ama bu hedef doğrultusunda yapılan hamleler dizisinin, hedefle örtüşmediği görülüyor. Bir kere kalıcı olacak takımın sistemi olmalı. İşten anlayan yönetimi olmalı. Prensipli ama egosuz teknik direktörleri olmalı. Hem oynatabileceğin hem de kiralayabileceğin gençlerin, alt yapın olmalı. Sezonun bitimine 5-6 hafta kala ligde kalmayı garantilesen, bu gençlere şans verebilirsin ama son dakikaya kadar düşme korkusu oluyor. Teknik direktör gelmeden oyuncular alınıp satılıyor. Transferler tamamlanıp kadro belirleniyor. Teknik direktör en son geliyor. Ne çıkarsa bahtına!..
Bülent Korkmaz devre arası transferinde istediği oyuncuları almasa şuan farklı şeyleri, farklı düzeyleri konuşuyor olurduk. Bir de sözünü edemeyeceğimiz kadar büyük katkısı olan taraftar desteğini ve şehrin bütünleşmesini unutamayız. En akılda kalan örneği; Bülent Korkmaz gönderiliyor ve yeni teknik direktör yok. Adayı ayok ama Lua Lua taransfer ediliyor. Başkan Nevzat Şahin “2 aydır görüşüyorduk. Sonunda transfer gerçekleşti.”diyor. Aradan zaman geçiyor Micheal Skibbe göreve geliyor ve yine başkan Nevzat Şahin açıklama yapıyor. Diyor ki: “Transferleri hocamızın isteği doğrultusunda yaptık.” Lua Lua kötü transfer demiyorum. Zaten demem futbola ve yaptıklarına ihanet olur ama teknik direktör yokken alındı. Demek istediğim transferi yönetim yapıyor ama sahaya teknik direktör çıkıyor.
Sezon bitimine iki hafta kala Mesut Bakkal gönderiliyor. Şuan transfer dönemindeyiz. Çoğu takım teknik direktör transferini, kongresini, kısmen yaptı. Kamp dönemi yaklaşıyor ama daha Karabük’te teknik direktörlük koltuğu boş. Sorun şuan anında hoca gelmesi değil. Sorun artık KARDEMİR’in desteğini iyice azaltması. Sorun her sene düşme korkusu yaşanması. Sorun gerçek hedef olmaması. Sorun İstanbul takımlarını dize getirmek değil, gerçek rakiplerine puan vermek.
Sorun istikrarın olmaması.
Karabük şehrinin en büyük eğlencesi, tutkusu, heyecanı futbol. Bu küçük, naif Anadolu şehri Bank Asya 1.Lig günlerindeki gibi, Bin Bir Gece Masalları gibi sezon geçiremeyecek mi? Bu arada yönetim ve teknik heyet belli değil ama  gönderilecek isimler belli olmuş. Deumi, Güven Varol, Seriç, Tomiç, Hakan Özmert, Hakan Söyler ve Birol Hikmet… Diğerleri yeni onlara çok teşekkür edelim ama Birol Hikmet ve Hakan Söyler yıllardır bu takımda…
Beğenen olmuştur, beğenmeyen olmuştur ama hepsine özellikle Hakan’a ve Birol’a akıttıkları ter ve harcadıkları emek için teşekkür etmek lazım. Umarım artık ateşin mavi yandığı bu şehir rahat ve güzel günler geçirir…

9 Ocak 2013 Çarşamba

TÜRKİYE’DE FUTBOL ANLAYIŞI

Ülkemizdeki futbol, gerçek anlamındaki futboldan çok uzak bir konumda şuan. Eğer öyle olmasa idi kulüplerimiz Avrupa’da başarılı olur, yerli oyuncularımız kulüp kadrolarında çoğunlukta olur, milli takımımız turnuvalarda başarı yakalamak bir kenara o turnuvalara rahat katılım sağlamış olurdu. Türkiye’de futboldan önce futbolun anlayışı bile çok farklı…Futbolcular 90 dakikayı doldurup parasını almanın peşinde. Takımın durumu, taraftarın istekleri, oynama isteği sadece zaman doldurmanın bile önüne geçememiş durumda. Takım yöneticileri de, takımın başarı durumundan ziyade maliyet durumunu düşünüyor. Bilet fiyatlarını yüksek tutup bilet gelirinden maliyetini artırmayı düşünüyor ama bilet fiyatlarına cazip fiyatlar biçip stadyumlarını tıka basa doldurup takımın kazanması halinde alacağı galibiyet primini hiç hesaba katmıyor. Transfere harcanan para konusunda Avrupa’da ilk 5’e giren ülkemiz ülke puanı sıralamasında 13.sırada. En basitinden kulüplerin orijinal formaları bile önemli. Taraftarların neredeyse %70’i orijinal forma kullanmıyor. Fiyatlar o kadar uçuk ki; sahte üretim yapanlara gün doğuyor ya da taraftar stadyuma rengarenk kıyafetlerle geliyor. Avrupa’da orijinal ürünler makul fiyatlarda oluyor. Taraftarlar hem orijinal ürün satın alıp takımına katkıda bulunuyor hem de stadyumda sadece tuttuğu takımın renkleri ile bütünleşiyor. Türkiye çok mu kötü peki futbolda? O kadar da kötü değil bence. Sistem çok farklı ve böyle sonuçlar ortaya çıkıyor. Türkiye’de ligin profesyonelliği arttıkça futbol kalitesi düşüyor. Alt liglerde para az, reklam az, rant az ama mücadele gücü çok fazla. Amatör ruh dedikleri bu olsa gerek. Sahada son dakikaya, son damla tere kadar koşmak ve mücadele etmek. Bir hafta sonu deneyin. Cumartesi günü bir Spor Toto Süper Lig mücadelesi izleyin. Pazar günü de PTT 1.Lig mücadelesi izleyin. Aradaki tempo ve mücadele farkı bariz bir şekilde görülecektir. Bir de alt liglerin Süper Lig’den farkı; taraftarların memleket takımlarını tutmasıdır. 3 büyük 5 büyük diye bir şey yoktur alt liglerde. Avrupa’da da durum böyledir. O yüzden her maçta her takımın stadyumu dolu doludur. Örneğin Almanya’da bir vatandaş Düsseldorf’ta doğmuşsa Bayern Munich’i desteklemez kendi takımını destekler. Aynı şekilde İngiltere’de Colchester’de doğan bir vatandaş şehrinin takımı ülkesinin 3.kademe liginde yer alsa da kendi takımını tutar. Böylece sadece futbol takımı değil kendi şehrini destekleyen taraftarlar sayesinde ülkedeki şehirlerin kalitesinde de bir artış görülecektir. Türkiye spor kulüpleri ve milli branşlarda dışarıda başarılara imza atmayı, büyük organizasyonlara ev sahipliği yapmayı istiyorsa sadece tesis inşa edip kadrolarına pahalı oyuncular katarak bunu yapamaz. Kendi yerli oyuncusunu profesyonel yapıp yabancı oyuncular düzeyine yaklaştırmadıkça, yurt dışından yetenek avcılığıyla medet umma ile bir yerlere gelmesi çok zor. Birçok şeyin değişmesi lazım. İnşallah bu değişim süreçlerinden ülke olarak başarı ile çıkar ve istenilen düzeye ulaşırız.

Kaynak: http://www.sporajans.com.tr/EditorNews.asp?ID=4927#.Uo9azdLIZtY