"İnsanlar başta “Böyle ekrana çıkılır mı? Nerede habercilik ciddiyeti?” diye beni yadırgadı. Ama yavaş yavaş insanlar buna alışmaya başladı." diyor kıvırcık saçları ile ilgili Ceyla Büyükuzun. "Açıkçası sonrasında bu durum bana avantaj oldu. İnsanlar beni kıvırcık saçlarımla hatırlamaya ve tanımaya başladı." diye de ekliyor.
Ekran önünde kıvırcık saçlarıyla fark yaratan, samimi ve doğal tavırları ile gün geçtikçe hayran sayısı artan Ceyla Büyükuzun ile yaptığım röportaj. SKY Türk, Bjk TV, TRT Spor maceralarından sonra A Spor ve A Haber ekranlarında yer alıyor. Bu işin hem okulundan hem mutfağından gelen Büyükuzun'un çok doğal ve mütevazi olduğunu da söylemeden geçemeyerek teşekkürlerimi sunuyorum.
Spikerliğe nasıl başladınız?
Sunuculuğa
ilk önce SKY Türk TV’de başladım. Üniversite rektörlerinin geldiği bir
programdı. Sonra spor programına geçmek istedim. Eski Beşiktaş TV Genel Müdürü
rahmetli Tuğrul Yenidoğan sayesinde BJK TV’ye geçtim. Hiç spor geçmişim yoktu.
Sadece futbolu seviyor ve ilgileniyordum. Yenidoğan’ın desteğiyle spor
programına başladım. BJK TV’den TRT Spor’a geçtim. Oradan da A Haber’e transfer
oldum. A Haber’deyken A Spor kuruldu ve şu an da kariyerime A Spor kanalında devam ediyorum.
Genelde sektörde ekran önünde
olanın daha sıradan ve sade bir görünüş olmalı bir algı var. Sizin özellikle
saçlarınız ve tarzınız itibariyle daha farklı bir durum sergiliyorsunuz. Bunu
nasıl sağlıyorsunuz?
Dediğin
şey çok doğru. Aslında haber sunarken çok sade olmak gerekiyor. Ama ben
olamadım. Hiçbir zaman da olamayacağım. Doğuştan kıvırcık saçlarım. Dolayısıyla
ekrana bu şekilde çıkmaya başladım. İnsanlar başta “Böyle ekrana çıkılır mı?
Nerede habercilik ciddiyeti?” diye beni yadırgadı. Ama yavaş yavaş insanlar
buna alışmaya başladı. Açıkçası sonrasında bu durum bana avantaj oldu. İnsanlar
beni kıvırcık saçlarımla hatırlamaya ve tanımaya başladı. Aslında önceden bu
durumu hep bana söylerlerdi. Ama bu işe başladığımdan beri hiç saç modelimi
değiştirmedim. Sonuçta bu sektöre yeni başladım. İstikrarımı da hiç bozmadım.
İnsanlar beni televizyonda öyle tanısın istedim. Çünkü aynı şekilde sokakta
gördüklerinde de öyle tanıyacaklar. Bu arada hala televizyonda eleştiri oluyor.
“Bu kıza elektrik mi çarpmış? Saçlara bak” diyenler oluyor. Ama çoğunluk
alıştı. Yani farklı olmamı sadece kendim olmakla sağlıyorum diyebilirim.
Son zamanlarda kadın spor
sunucusu olmak çok tercih edilen bir hale geldi. Ama gerçek futbol izleyicisi
hangi kadın sunucunun işten anlayıp hangisinin sadece ekran önünde iş
yapabildiğini anlıyor. Siz işinizin haricisinde futbola, spora ne kadar zaman
ayırıyorsunuz?
Ben
küçük yaşlarımda itibaren bale yapıyordum. Yaklaşık 15 sene kadar yaptım. Yani
sporla ilişiğim küçük yaşlardan itibaren vardı. Bunun yanında küçüklüğümden
beri babamla abim beni hep maçlara götürürdü. O zamanlardan beri içimde hep
futbolla ilgili bir şey yapmak vardı. Ama spor diyemiyorum çünkü Türkiye’de
futbol kadar konuşulan bir konu yok. Tabi basketbol son zamanlarda çok büyük
bir ivme kaydetti. Ama her ne kadar olsa da bunun ağırlığı yine futbol. Ben de
seviyordum ve takip ediyordum. Sonra bu işin biraz daha içinde olmak istedim.
Bir şekilde çabalayarak ucundan tuttum. Gerçi ileride hayat ne gösterir
bilmiyorum belki bambaşka bir iş yapacağım. Ama şuan için böyle çok mutluyum.
Televizyonda olmak başlı başına
zor bir iş olmalı. Peki uzun saatler ekran önünde olunan spikerliği kadın
olarak yapmanın zorlukları neler?
Aslında
eskiden daha zormuş. Ama şimdi artık o kadar fazla kadın var ki… Eskiden
erkekler bence orayı kendi alanları sayıp kadınların dahil olmasını kabul
etmiyorlardı. Spor programları için “Şimdi erkek erkeğe muhabbet olacaktı ama
arasına bir kadın koymuşlar” diye düşünen çok vardı. Ama şimdi bence o kadar
yok. O yüzden bizim için bu konuda pek bir zorluğu olduğunu düşünmüyorum. O
algı artık kırıldı. Ben o zor döneminde yoktum.
Türkiye’de futbol çok ön planda
olsa da özellikle basketbol, voleybol ve diğer sporlarda da çok fazla başarı
kazanmaya başladık. Siz bu işin içinde olan birisi olarak Türk sporunun
geleceğini nasıl yorumlarsınız?
Futbol
gerçekten hayatımızın çok içinde. Öncelikle ulusal kanalda olunca reyting kaygısı
denilen bir şey var. Bu kaygıdan dolayı sen izleyicinin istediğini vermek
zorundasın. İzleyici de senden futbolu duymak istiyor. Dolayısıyla biz
ağırlıklı olarak futbol konuşuyoruz. Ama artık voleybol da özellikle
basketbolda takımlarımız çok güzel işler yapıyorlar. Bir spor kanalı olarak bu
durum bizi çok mutlu ediyor. Sadece futbola takılıp kalmak çok da istediğimiz
bir şey değil. Ama işte bu durum biraz da beklentiyi karşılamak için oluyor.
Televizyon haberciliğiyle gazete
haberciliğinin farkı ne? Sadece sunuculuk için değil ama televizyonda çalışmak
isteyen birinin önce gazetede çalışmasını önerir misiniz?
Bence şart değil. Gazetenin mutfağı olduğu kadar televizyonun da var. Sadece ekran önünde değil, ekranın arkasındaki insanlar da birçok bilgiye sahip. Ekran arkasında da prodüktörler, editörler, şefler var. Dolayısıyla ekrana çıkmadan da televizyonun mutfağında neler döndüğünü görebilirsiniz. Ki zaten asıl iş orada dönüyor. Öyle bir durum ki mesela reji seni rezil de eder vezir de. Bu yüzden rejiyle olan iletişimin çok önemli. Aslında orada bu işe başlamak daha kıymetli çünkü neler olduğunu öğreniyorsun.
Türk spor izleyici kitlesinin bu
programlar sayesinde gün geçtikçe değiştiğini ve daha çok şey bildiğini
düşünüyorum. Siz bu programcılardan biri olarak Türk spor izleyicisini nasıl
değerlendirirsiniz?
Bana
göre Türk spor izleyicisi sadece futbola odaklı. Söylediğimiz gibi basketbolda
sadece son dönemde artmaya başladı. Bizim elimize gelen raporlarda neyin,
nerede reyting yaptığını görüyoruz. Birbirimizi kandırmaya gerek yok Türk spor
izleyicisi için futbol var.
Son olarak geleceğe dair kariyer planınızdan bahseder
misiniz?
Şuan için hayat ne gösterir, iş nereye gider hiç bilmiyorum. Şuanda olduğum yerden mutluyum. Hayatta hiçbir şey için büyük konuşmayı sevmiyorum. İleride belki bambaşka bir şey yapabilirim. Dolayısıyla net bir şekilde kariyer hedeflerimden bahsedemiyorum.