17 Mayıs 2017 Çarşamba

Recep Aydın Röportaj

                   
  
Öncelikle Karabükspor’a hoşgeldiniz.  PTT 1.Lig’e düşen ve tekrar Süper Lig’e geri dönme hedefi olan bir takımdasın. Düşüncelerini öğrenebilir miyiz?

Hoşbulduk. Açık konuşmak gerekirse beklediğimden daha güzel bir ortam buldum. Karabükspor’u zaten takip ediyordum. Ligde özellikle takip ederek izlediğim takımların başında geliyordu. Düşmesine üzüldüm. Çünkü hem Karabükspor gibi kaliteli bir takımın düşmesine üzüldüm hem de Karabükspor’da oynayan birkaç abimiz de vardı, onlar için de üzüldüm. Bu takıma gelmek nasip oldu. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağım burada.

                   

Kamp dönemimde ki atmosfer nasıl?

Çok harika bir ortam var. Yeni bir takım kuruldu.  O kadar iyi bir kadro olmuş ki; hem çok yetenekli hem de insan olarak çok güzel insanlar gelmiş. Çok huzur verici bir ortam var. En önemli olayların başında da bu geliyor bence. İyi insanların birlikte olması başarıyı getiriyor. Çok iyi çalışıyoruz. İnşallah Karabükspor’u hak ettiği Süper Lig’e tekrardan çıkaracağız.

Hücuma dönük ve gerektiğinde hücum oynayan futbolcusunuz. Geçtiğimiz sezonlarla izledik. Marius Alexe ve Simon Zenke gibi isimlerle önümüzdeki sene beraber oynayacak olmanın takıma etkileri nelerdir?

Alexe ve Zenko kaliteli futbolcular. Top tutan futbolcular. PTT 1.Lig’de de bu çok önemli. Ne kadar  ileride top tutabilen oyuncularınız varsa rakip üzerinde baskı kurmak daha kolay hale geliyor. Yeni gelmelerime rağmen hiç adaptasyon sorunu yaşamadık. Sanki önceden beraber oynuyormuşuz gibi. Gerek idmanlarda gerekse hazırlık maçlarında. Zaman ilerledikçe de daha da iyi anlaşırsak iyi işler yapabiliriz.


(Daha lig başlamadan şampiyonluk dediği video)

Son olarak Karabüklülere ve Karabükspor taraftarına söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Onlardan isteyeceğim tek şey destek olmaları. Her maç bizim arkamızda olsunlar. Lig uzun bir maraton. İyi günlerimiz olur kötü günler olur her zaman desteklerse, biz o desteği hissedersek çok güçlü bir Karabükspor izlettiririz onlara. Ligin sonunda da inşallah hep beraber şampiyonluğu kutlayacağız.

Kerim Zengin Röportaj



"Hayal gibi goldü."

Henüz 15 yaşında Fenerbahçe’ye transfer oldu.  Çoğu futbolsever onu Fenerbahçe forması ile Şampiyonlar Ligi’nde Dinamo Kiev’e attığı gol ile hatırlıyor. O isim hafızalarda hep “Fenerbahçeli Kerim” olarak kalacak olan Kerim Zengin…

                            

Genç yaşta Fenerbahçe’ye transfer olduktan sonra, Mersin İdman Yurdu, İstanbul BŞB, Antalyaspor, Karabükspor, Sivasspor, Gaziantepspor, Gençlerbirliği, Akhisar Belediyespor  gibi takımlarda oynayan ve şu an ikinci kez Karabükspor’da bulunan Kerim Zengin futbolculuk yaşamındaki tecrübeleri aktarırken, genç futbolculara da tavsiyelerde bulundu.

15 yaşında büyük bir takıma transfer olmak nasıl bir duygu?
Mersin'de  Milli Takım için elemeler olduğunda Fenerbahçe tarafından izlendim. Sadece Fenerbahçe değil Galatasaray ve Beşiktaş'ta ilgileniyordu ama Fenerbahçe'ye söz verdiğimiz için 15 yaşımda Fenerbahçe'ye transfer oldum. Hedefim sadece Fenerbahçe'ye transfer olmaktan çok futbolda iyi bir yerlere gelmekti. Transfer olduktan sonra camianın içinde vakit geçirdikçe "Neden olmasın?"  deyip hayaller kurmadım diyemem. İki haftada bir Şükrü Saraçoğlu Stadyumu'nda Fenerbahçe'yi izlemek hayal gibiydi. Sarı lacivertli camiadaki ilk yılımda PAF takımda çok çalıştım. Kimsenin beklemediği performans sergiledim ve hocaların bana bakış açıları olumlu anlamda gelişti. O dönemlerde altyapıda şu an yönetici olan İlhan Ekşioğlu ve efsane futbolcu Cemil Turan ilgileniyordu. Senenin sonunda A takım ile birlikte kampa çağrıldım. Fenerbahçe'deki A takım kariyerim bu kamp çağrısı ile başladı diyebilirim.

                             

Fenerbahçe’de A takımda forma giymeye başlaman ve Dinamo Kiev maçında attığın o efsane golün hikayesini bir de senden dinleyebilir miyiz?  

Ülkemizde alt yapıya çok önem veriliyor diyemeyiz. Alt yapıda çok önemli oyuncular var ama yine de çok önem verilmiyor. A takıma çıkan alt yapı oyuncusu da kendisinin A takımda çok fazla duramayacağının farkında ve verilen şansları iyi değerlendirmek zorunda. Everton maçında Olimpiyat Stadı'nda dolu tribünler önünde son iki dakika da sahaya çıkmak, yıldız futbolcularla aynı sahada oynamak benim için büyük bir şanstı. Ardından Hollanda Kampı'na gittik. Orada Zico'nun bana karşı davranışlarındaki samimiyet ve sıcaklık, bana gösterdiği ilgi beni çok mutlu etmişti. Yerli hocalardan bunları görmek pek mümkün olmuyor. Çoğu futbolcu genelde yabancı hocalardan genç yeteneklere önem vermesi ve önünü açması açısından  memnun kalmıştır. Zico'nun bana samimi davranması, kafamda "Acaba beni oynatır mı?" sorusunu oluşturdu. Şampiyonlar Ligi eleme maçında Dinamo Kiev ile eşleşmiştik. Eşleşmenin ilk ayağında Kiev'de Serkan Balcı’nın kırmızı kart görmesi rövanşta benim oynayacağımın habercisiydi. Avrupa maçından önce hoca beni lig maçında oynattı. Zico hafta içinde oynanacak olan Şampiyonlar Ligi'ndeki rövanş maçında bana formayı vereceğini söyledi. O maçta da o güzel golü attım. İki kişiyi çalımlayıp sert bir vuruşla topu ağlara göndermiştim. O maçta 52 bin kişi önünde o golü atmak benim için büyük şanstı. Bana daha önce "15 yaşında Fenerbahçe'ye transfer olacaksın ve kalabalık bir statta Şampiyonlar Ligi'nde gol atacaksın." deseler inanmazdım. Hayal gibi gelirdi. O maç 2-2 bitmişti. Keşke 2-0 bitseydi de benim golümle tur atlamış olsaydık. Daha anlamlı olurdu.

                                         

Fenerbahçe’nin 100.yıl kadrosunda bulunmak nasıl bir his?

Fenerbahçe'de geçirdiğim her dakika güzeldi. Özellikle Fenerbahçe gibi büyük bir camianın 100.yıl kadrosunda bulunmak mükemmel bir duygu. Roberto Carlos, Alex de Souza, Anelka, Kezman,Rüştü Reçber gibi yıldız bir çok isimle oynamak çok güzel bir histi. Hoca olarak Zico gibi büyük bir isimle çalışmak da çok önemliydi. Beni oynattığından dolayı söylemiyorum. Dünya üzerinde kime sorarsanız sorun gerçekten iyi bir teknik adam olduğunu söylemeyecek kişi yoktur.

                              

Bir röportajınızda “Her sene farklı takımda oynamak benim için dezavantaj oldu.” demiştiniz. İstikrarın önemine vurgu için söylediniz değil mi?

Bir kulüpte istikrar çok önemli. Her sezon başka takımda olmak benim istediğim bir durum değildi. Kulüplerin tercih meselesi. Keşke bir kulüpte kalıp da 3-4 sezon geçirebilseydim. Eğer 3-4 sezon aynı takımda kalsam tekrar büyük takımların birinde olurdum. Bunu çok net bir şekilde söyleyebilirim. 2010-2011 sezonunda genç bir yaşta, 25 yaşında Karabükspor'a transfer oldum. Sezon sonunda takımdan ayrılıp Sivas'a gitmesem Karabük'te kalmış olsam bir ya da iki sezon sonra büyük takımlara gitme şansım olabilirdi. Hatta Milli Takım'a girme şansım olabilirdi. Artık 30 yaşıma geldim. En azından genç arkadaşlarımız bu hataya düşmesinler.

                        

Gittiğiniz her yerde size “Fenerbahçeli Kerim” diyorlar. Bu durum hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ne kadar farklı takıma gidilirse gidilsin, insanlar seni ilk tanıdığı takımla özdeşleştiriyorlar. Her yerde "Fenerbahçeli Kerim" olarak anılıyorum. Benim adıma bu güzel bir şey. Çoğu insanın hayal ettiği bir şeyi gerçekleştirdiğimin farkına varıyorum. Futbolu da bıraksam bu durum değişmeyecek. Her adım anıldığında  mutlaka yanında bir yerlerde Fenerbahçeli kelimesi geçecek. Dediğim gibi bu güzel bir olay.

                        

Son olarak, genç yaşta büyük bir takıma transfer olmuştunuz. Şimdiki genç futbolcular hakkında neler düşünüyorsunuz? Onlara tavsiyeleriniz var mı?

Bizim zamanımızdaki gençler ile şu andaki gençler arasında çok büyük fark var. Önceki nesiller büyüklerine karşı oldukça saygılıydı. Bu durumu şu an çok gördüğümüzü söyleyemeyiz. Şimdiki gençlerde aşırı duygusallık var. Daha profesyonel maça bile çıkmadan kendilerini elit sporcu olarak görüyorlar. Çok sıkıntılı bir durum. Bu durumu da açık bir şekilde görebiliyoruz. Son yıllarda alt yapılardan çıkan oyuncu sayısı yok denecek kadar az. Bizim zamanımızdaki büyükler gençlere böyle anlayışlı yaklaşmıyorlardı ama şimdi gayet anlayışlı yaklaşmalarına rağmen gençler iç dünyalarında neler yaşıyor bilemiyoruz. Bizlerden bir şeyler dinlemeyip tecrübelerimizden yararlanmazlarsa benzer hataları yaşayarak tecrübe etmek zorunda kalacaklar. Profesyonel olmadan profesyonel oyuncuları oturdukları yerden eleştirmeleri zaten en basit hatalardan biri. Kendilerine hiç değer verilmediğini düşünüyorlar. Bizim zamanımızda ve bizden önceki zamanlarda gerçekten değer verilmese de aklımıza bunu getirmemeye çalışırdık. Kendilerini çoktan profesyonel olmuş gibi hissediyorlar. Yüzlerine de söylüyorum. "Tecrübelerden faydalanmazsanız, ilerde sıkıntı çekersiniz." diyorum ve gerçekten sıkıntı çekecekler.

                             

14 Mayıs 2017 Pazar

“Keşke ayağım kırılsaydı da gol atmasaydım?” (1967 Kayseri Faciası)

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok sık taraftar olayları olurdu. En azından, Passolig sistemine kadar diyelim. Passolig sayesinde(!) stadyumlar zaten boş olduğu için çok fazla olay da çıkmıyor. 17 Eylül 1967 tarihi, Kayseri ve Sivas özelinde tüm Türkiye’de büyük bir olaydır. Olayların başlangıcı, kıvılcımıdır; çünkü olay sadece o tarihte olmamış, o günden sonra da olumsuz olaylar, can sıkıcı bir biçimde devam etmiştir. O tarihte ne mi olmuştu?  Kayseri’de oynanan Kayserispor-Sivasspor maçında taraftarlar arasında gerginlik çıkmıştı ve olayın yarattığı panikle 43 kişi ezilme ve havasızlık sonucu hayatını kaybetmişti. Haberin Sivas’a ulaşması sonucu Sivas’ta bulunan Kayserililerin işyerleri saldırıya uğramıştı. Çıkan olaylar nedeniyle iki takıma da 17 maç saha kapama cezası verilmiş ve takımların 5 yıl boyunca aynı grupta mücadele etmemesine karar verilmişti. 23 yıl boyunca da karşı karşıya gelmemişti. Olaylardan sonra 26 taraftar gözaltına alınmış, Sivas’ta krizi iyi yönetemediği gerekçesi ile emniyet müdür görevden alınmış, vali istifa etmişti. Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, yaşanan olayların ardından Rusya ziyaretini iptal etmiş ve radyodan şu mesajı yayınlamıştı: “Şuursuz tahriklerle devam ettirilmek istenen bu hadisenin, futbol tarihimizde tek kalmasını temenni ederim.”

                         

O günkü futbol maçında, gelenlerden 43 kişi geri dönemedi ve yüzlerce kişi yaralı halde evine dönebildi. Üzerinden 48 yıl geçti. Bir ihmal olduğu ile ilgili iddialar hala devam ediyor. Belki tribün ve güvenlik olarak ihmal var; ama Sivaslılar, yakın bir deplasman olmadığı halde, ligin henüz başları olduğu halde, Sivasspor taraftarları 40 otobüs, 20 minibüs ve trenle gelmişlerdi Kayseri’ye. Maçın 20. dakikasında Kayserispor, Küçük Oktay ile 1-0 öne geçiyor. Ne olduysa bu golden sonra oluyordu. Kayserili taraftarlar golü kutluyordu tribünlerde. Bu durum Sivassporlular tarafından tepkiyle karşılanıyor ve tanıkların anlatımına göre, Sivaslı taraftarlar Kayserililerin bulunduğu tribüne taş atmaya başlıyordu. Taşlar ile gerginleşen ortam, Kayserili taraftarların taş, sopa ve bıçaklarla misafir tribüne yönelmesi ile iyice gerginleşiyordu. Ev sahibi takım taraftarının, kendilerinin olduğu tribüne hareketlenmesi neticesinde demir kapılara yönelen Sivassporlular, stadın bozuk düzeni, bu tarz bir izdihamın yarattığı panik ortamı ve havasızlık neticesinde çok zor anlar yaşıyorlardı. Bu esnada 41 taraftar can verdi; 300’e yakın kişiyse taş, sopa ve bıçak darbeleri ile yaralandı.

                             

Olayın ardından stadın dışına çıkan Sivaslılar, 60’a yakın araca saldırıyordu. Bunu duyan Kayserililer de Kayseri’de bulunan Sivas plakalı araçlara saldırıyordu. Bu olayların Sivas’ta duyulması ise tehlikeli işlere sebep olacağının sinyallerini veriyordu. Sivaslılar, o dönemde Sivas’ta ekonomik olarak etkin durumda bulunan Kayserililerin dükkanlarına saldırıyordu. Bu olaylar sadece bir maç yüzünden oluyordu. Tabi görünürde maç yüzünden! Olayla ilgili, o maçta golü atan Oktay Aktay, (Küçük Oktay)  üzgünlüğünü şu cümlelerle dile getiriyordu: “Keşke ayağım kırılsaydı da gol atmasaydım. Dün gece gözlerimin önüne tribünlerdeki insanların hali gelince ağlamadan edemedim. Keşke yenilseydik de bu olaylar çıkmasaydı. 15:30’da tribünlerde olaylar başlayınca soyunma odalarına kaçtık. Gece 21:00’e kadar burada kaldık. Sadece çığlıkları duyuyorduk. Başımıza bir bekçi dikip gittiler. Tek bir bekçi ile korunduğumuzu bilseler bizi herhalde öldürürlerdi. Stadyumdan çıktığımızda hava kararmıştı. Türkiye karayolları işletmeleri arabalarıyla şeker fabrikasına götürüldük. Sonra da Sivas’a ulaştırıldık. Halk sokaklarda bizi bekliyordu. Kimi oğlunu soruyordu kimi kardeşini. Bir yandan bizi suçlar gibiydiler. İki-üç gün sokağa çıkamadık. Sonra bütün futbolcular kentten ayrıldık. Bir hafta sonra geri döndük. İlk idmanımızda ağaçlara kadar seyirci doluydu. Korkunç bir tezahürat vardı. 1970’te de İstanbul’a döndüm. Olayların nedeni cahillik bence. Yazık bir sürü insan öldü.”

                               

Olayların nedeni futbol değildi. Olmazdı. Olamazdı çünkü! Futbolsa eğer; futbol bir oyun, her oyunda olduğu gibi kazanmakta var kaybetmekte. Bu oyunun, sporun doğasında var. Sebebi cahillik! Futbola, bir spor ya da oyun gözüyle bakamamak. Tarihe, ‘facia’ kelimesi ile geçen olayın sporla, futbolla birlikte anılması bile acı verici. 23 yıl karşı karşıya gelemeyen Kayserispor ve Sivasspor, bir sonraki maçlarını 9 Aralık 1990’da Sivas 4 Eylül Stadı’nda oynadı ve iki takım arasındaki buzlar çözüldü. Böyle olacak zaten. Olmalı da! Spor da rekabet varsa eğlenceli olur zaten. Bir takım olmadan diğerinin anlamı yok.

Şimdi sorun yok; ama o olaylarda ölenlerin aileleri vardı. Çocuğu, eşi, kardeşi, anne-babası… Onlara kendilerinden bir parçayı; ağabeyi, babayı, eşi, oğulu kendilerinden ve hayattan koparan şeyin futbol olduğunu söylediler belki de… Belki de sorumlunun olayı yaşayan diğer taraf olduğunu düşündüler. 48 sene geçti üzerinden. 43 kişiyi öldürecek, yüzlerce kişiyi yaralayacak, arabalara ve işyerlerine zarar verecek, dönemin başbakanının bile yurtdışı ziyaretini iptal ettirecek sorun neydi ki? Umarım, bu istenmeyen acı olaylar sadece geçmişte ve böyle yazılarda kalır…

13 Mayıs 2017 Cumartesi

Ahmet Dursun Röportaj

İşler Güçler’den “Boomcu Onur” karakteri ile fenomen oldu ve Kardeş Payı’nda ise Sezai’nin oğlu Halil’i canlandırdı. Hızlı ve anlaşılmaz konuşması ona dezavantaj değil, şöhret yolunda avantaj oldu. Ahmet Dursun hayatı ve yer aldığı yapıtları anlattı.
                            
                             


Ortaokuldan sonra öğrenime devam etmeyen Ahmet Dursun 1993 doğumlu. Ama Dursun'un ya da herkesin tanıdığı adıyla Boom'cu Onur'un kamera karşısındaki öyküsü daha eskilere dayanıyor. Annesiyle beraber seyirci olarak gittiği izdivaç programlarında kendi deyimiyle “şakşakçılık” yapan Dursun, kariyerinin buradan sonraki sürecinin nasıl geliştiğini anlattı.

Oyunculuk serüveniniz nasıl başladı?

Annemle beraber izdivaç programlarına seyirci olarak gidiyorduk. Şakşakçılık yapıyorduk. Annemin stüdyodaki bir arkadaşı beni ajansa kaydolmam için yönlendirdi. Bir kaç kez yardımcı oyuncu olarak  Suskunlar, Geniş Aile, Arka Sokaklar gibi dizilerde yer aldım. Bir Çocuk Sevdim dizisinde oynamıştım. O dizi final yaptı ve bitti. İşler Güçler projesi önüme geldi. Bu diziyi de diğer diziler ile aynı sandım. Yardımcı oyuncu rolü var sandım. Öyle değilmiş. Dizide Ahmet Kural’ın olduğunu bilmiyordum. Ahmet Kural'a zaten dizi öncesinde de  hayranlığım vardı ve onunla sahne çekecektim. İlk bölümü çektik. Ben Ahmet Kural'ın karşısında heyecandan kekelemiştim. O kekelediğim yerleri de Selçuk Aydemir, "Buraları seyirci anlamayabilir biz alt yazı koyalım en iyisi." dedi. İlk bölüm yayınlandıktan sonra dizinin tutacağı belli oldu. Bir ajansa gitme tavsiyesi ve bir heyecandan kekeleme etkili oldu diyebilirim.


                          

Peki karakter nasıl popüler oldu?

İlk bölüm bittikten sonra internetteki sözlük sayfaları ve sosyal medya "Boomcu Onur hep olsun. Diğer bölümlerde de oynasın ve alt yazı ile devam etsin." tarzında yazılar yazdılar, tweetler attılar. Gerçekten çok yoğun bir şekilde istek geldi. Bunlar da repliklerin artmasını sağladı.

Türk Dil Kurumu’ndan ödül almıştınız değil mi?
Evet Türk Dil Kurumu'ndan  “Türkçe’yi En İyi Konuşamayan Kişi” ödülü aldım.  Ayrıca Guıness Rekorlar Kitabı'na girdim. Guıness’e girmemi sağlayan kategori ise “ En İlginç Ödül Alan Kişi” kategorisi. Bunu sağlayan ise bir hazır kahve markasının reklamında sergilediğim performans. Bu performans "En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü getirdi. Çok şaşırmıştım. Bir yanlışlık olduğunu düşündüm.  Yanımda Bülent Ersoy oturuyordu, önümde ise Beren Saat oturuyordu ve ikisine de "Yanlış mı duydum acaba?" diye sorup teyit ettirdim. Ödülü şaşkın bir şekilde aldım. Hala o ödül töreninin videosunu arıyorum.

                                           


Peki Kardeş Payı’na geç de olsa katıldınız. İşler Güçler ile Kardeş Payı arasında hangi işlerde yer aldınız?

Köstebekgiller animasyon filminde  yer aldım. İki Kafadar filminde yer aldım. Bir bilgisayar ve teknoloji mağazası markası reklamında  ve hazır kahve markasının reklamında yer aldım. Bilgisayar ve teknoloji mağazası markası reklamında oynadıktan sonra Kardeş Payı’ndan teklif geldi. Diziye 10.bölümde girdim. Dizide bu sefer altyazı yoktu. Arada benim sesim, arada da  Sezai’nin yani Ayhan Taş'ın da sesi var.

                       

Sosyal medyayı çok faal kullanıyorsunuz. Ne tür mesajlar geliyor?
“Benimle buluşur musun? Sesini merak ediyoruz.” diyorlar. Sesimi gerçekten çok merak ediyorlar. “Dizideki gibi mi acaba?” diye. Bir de futbolcu olan Ahmet Dursun ile ilgili mesajlar alıyorum. İsim benzerliği olduğu için mesajlar geliyor.

Futbolcu Ahmet Dursun Beşiktaşlı. Peki oyuncu Ahmet Dursun hangi takımı tutuyor?
Takım tutmuyorum Futbolu sevdiğim söylenemez. Futbol terörü ve küfürler yüzünden futbol maçlarından soğudum. Özellikle tribünde kadın ve çocuklar varken küfürlerin edilmesi ve yaşanan arbedeler çok yanlış. Bu sebeple futbolla aramın pek iyi olduğu söylenemez.

Selçuk Aydemir’in projeleri dışındaki projelerde de yer alır mısın? Yoksa sadece Selçuk Aydemir ile mi çalışmak istiyorsun?
Başka projelerde de yer alabilirim, almak isterim ama Selçuk Aydemir bir iş yapıyorsa kesinlikle onunla çalışmak isterim. Selçuk Aydemir ile çalıştıktan sonra onun çalışma tarzına alıştım. Eğer başka biri ile çalışırsam adaptasyon süreci yaşamak zor olur düşüncesindeyim. Selçuk Hoca ile çalışmak gerçekten çok güzel. Zaten artık televizyona iş yapmayı düşünmüyorlar. Ya internet işi yapılır ya da sinema filmleri. 

Vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.

Rica ederim.