14 Mart 2017 Salı

Cemil Şahin Röportaj


İşler Güçler dizisinde Cavit, Kardeş Payı dizisinde Kartal rolleri ile seyircileri güldüren Cemil Şahin bu karakterlerde çok fazla doğaçlama yapmadığını ve %98 metne bağlı kaldığını söyledi. Buna rağmen böyle güzel işler çıkmasının arkasındaki en önemli kişinin Selçuk Aydemir olduğunun altını kalın bir kalemle çizdi. İşte Cemil Şahin'den son yılların başarılı ve komik ekibine dair görüşleri...

Selçuk Aydemir ve ekibi ile nasıl tanıştınız?

İlk Yazı Tura’yı açtığım dönemlerde Selçuk Hoca (Selçuk Aydemir) ile Ahmet Abi (Ahmet Kural) İşler Güçler’in görüşmesini yapıyorlarmış. Ben de sonrada öğrendim. İşler Güçler başlamamış ama başlaması çok yakın. Görüşmeler bitiyor. Selçuk Hoca nargileyi çok sever. Bizim barın yanında bir nargileci vardı. Orada vakit geçiriyorlardı. Ben de o dönem Çalgı Çengi’yi inanılmaz derecede takip ediyorum. Yeni izledim ama sonrasında 17-18 defa daha izledim. Bende inanılmaz bir etki bıraktı. Çalgı Çengi’yi severek, sıkılmadan izlemem, izleme sayımı da arttırdı. Şöyle olaylar yaşıyorduk arkadaşlarımla: “Çalgı Çengi’yi izlemeyen var mı?” diyordum. İzlemeyen bir kişi bile çıksa: “İzlemedin mi? Nasıl izlemedin? Hadi izleyelim.” diyordum. O aralar da da Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in Behzat Ç’ye konuk oldukları bölüm vardı. Onu izliyordum bilgisayarımdan. Arkadaşım geldi “Dışarıda bir grup var. Nargile ve bira istiyorlarmış.” Yan dükkandaki nargileci arkadaşım da bana “Ben nargileyi veririm sende alkolü verirsin, beraber halledelim mi?” dedi. “Tamam.” dedim. Bakmak için dışarıya çıktım. Ahmet Kural, Selçuk Aydemir, Murat Cemcir ekiple beraber dışarda. Selçuk Aydemir’e o dönemde giderek artan hayranlığım var. Çalgı Çengi’den sonra araştırmaya başladım. Üsküdar’a Giderken’i biliyordum. Ramazan Güzeldir’i sonradan internetten izledim. Çalgı Çengi’yi izledikten sonra “Bu adam hayran olunması gereken bir adam.” noktasına geldim. İnternette yayınlanıp ta izlemediğim hiçbir işi kalmamıştır. Eminim. Tam da o dönemde dükkanın önünde gördüm. Orda tanıştık, konuştuk. O konuşmadan büyük bir sıcaklık hissetmişler. Ben de öyle hissetmiştim. 


İşler Güçler’e dahil olma süreci nasıl gelişti?


Sonra İşler Güçler başladı. Bölümlerinin bazılarını burada beraber izliyorlardı. Ben düzeneği ayarlıyordum. 3-5 kişi de olsa gelip izliyorlardı. Bu süreç böyle devam ederken bir gün Selçuk Hoca’ya rica ettim: “1 bölüm oynayayım, anı olsun bende. Çok istiyorum böyle bir şeyi.” dedim. “Bekle biraz, bakarız” tarzında bir şeyler söyledi. İçim kıpır kıpır. Selçuk Hoca’nın çok güzel bir şekilde insan kazanma özelliği var. Mesela Cavit’i kafasında belirlemiş, tipinin nasıl olacağını çizmiş bile haberimiz yok. Bana o rol telefon edildiğinde “Selçuk Hoca sizden şu sahnede şöyle bir şey oynamanızı istiyor.” dendiğinde ben motorsiklet kullanıyordum. Motoru ayağa aldım, “Aaahh” diye bağırdım yolda. Sonra tekrar yoluma devam ettim. Mail adresini yolladım. Mail geldi. Okudum. Ben bir bölüm oynayacağım sanıyordum. Sete gittiğimde öğrendim durumun ne olduğunu. Ahmet Abi beni sette gördü, sarıldık. Selçuk Hoca’ya “ Selçuk, Cemil’in ne işi var burda?” dediğinde Selçuk Aydemir “Artık bizimle çalışacak.” dedi. Set ortamında sesli bağıramadığım için içime doğru bağırdım bu sefer. Çünkü sen bir bölüm, bir sahne olarak gidiyorsun. İşler Güçler macerası böyle başlamış oldu.


Oyuncu olmak ve Selçuk Aydemir ile çalışmak nasıl bir duygu?

Zaten oyuncu olmak için İstanbul’a gelmişim. Ben işletmecilik yapmak için değil oyuncu olmak için geldim. Neyi ne zaman yapacağını bilmiyorsun. Saçma sapan bir sürü işe talip oluyorsun, sana gelen bir iş yok. Seçici olmaktan ziyade sadece oyunculuk yapmak isteyeceği dönemler oluyor insanda. O dönemleri ben iyi ki çok kısa sürede atlattım.  Önemli olan sadece iş değil işin çok kalitesi olmasıymış. Onu erken öğrendim en azından. Yazı Tura’yı açarak İstanbul’da kalabilme sorununu çözmüşüm. O sorun da olmadıkça kaliteli iş dışında heba olmak istemedim. Selçuk Hoca’ya söyledim bir bölümlük konusunu. Kafasında bir şeyler var ama Selçuk Hoca kesinleşmeden bir şey söylemez. Onun disiplinine hayranım. Selçuk Hoca ile tanışana kadar disiplinin çok önemli bir faktör olduğuna inanan biri değildim. Tanıştıktan sonra ummadığın anda sana dünyaları verebiliyor  ve senden tek bir şey istiyor: “İyi bir insan ol, projeye inan ve benim değer verip çalıştığım kadar sen de çalış. Onun çalıştığı kadar çalışabilen çok kişi olmuyor zaten. O her alanıyla ilgileniyor. Yazmak, yönetmek, mekanlar, bütçeler ve gerçek anlamda her şey ile uğraşıyor. Sahneyi yazarken nasıl çekeceğini bilerek yazıyor. Oyuncunun okuduğunda, o sahneyi nasıl oynayacağını , karşısına nasıl geleceğini biliyor. Disiplinle geleceğinden emin. Gelmediği zaman inanılmaz derecede sinirli olabiliyor. Eğer onun her şeyi hazır ettiği ortamda biz hazır değilsek  çok sinirleneceğini düşünüyorum. Hiç görmedim ama öyle olacağını düşünüyorum. Bazen heyecanlandığımızda çok tekrar çekebiliyoruz, espriyi bazen anlamayabiliyoruz yardımcı oluyor, çünkü çalıştığımızı görüyor. Çalıştığımızı görmediği bir noktada karşılaşsam parçalar yani! (Gülerek)

Sonrası nasıl gelişti?

Ben hocanın dibinden ayrılmıyorum. Bizim kafeye geldiği dönemde hizmette hiç kusur etmemeye çalışıyordum. Şöyle örnek vereyim: İyi bir çıraksın, ustanı bulmuşsun. Öyle bir mutluluk. Sürekli etrafında yer almaya çalışıyorum. Onun yanında olmak için kendime işler uyduruyorum; nargilesinin közünü ben değiştireyim, çayı bitmişse ben doldurayım gibi. Çünkü sürekli yanında olmak istiyorsun. İlk gün ki gibi aynı şekilde devam ediyor. İş ortağım oldu, öz abim gibi kıymetli, her projede küçük büyük demeden bana güzel kapılar açıyor. Kafasında bir sürü planı var. Setin dışında büyük bir abi-kardeşliğimiz var ona çok inanıyorum mesela. Hala değişmeyen duygu “aradığım ustamı bulmuş” olmanın verdiği mutluluk. Çok güzel bir yapısı var Selçuk Aydemir’in. Onunla çalıştığım için çok mutluyum.

İşler Güçler bir başkaydı değil mi?

Her yaptığımız iş çok farklı. Ben asla Kardeş Payı’nı küçümsemem, İşler Güçler’i olduğundan fazla büyütmem ama her birinin tadı çok farklıydı. İşler Güçler inanılmaz bir işti. Çoğu insanın belki de görmediği, her gün televizyonu açtığında karşılaştığı karakterlerin yayın bittikten sonraki hayatlarını anlatan bir şeydi. O yayınla bizi buluşturmak isteyip te buluşturamayan, kanalla bir türlü anlaşamayan, oyuncularla anlaşamayan ve bunun bir çok olayın yaşandığı bir dünyaydı. O dünyanın içinde gerçek bir aşk vardı: Ahmet-Feride aşkı. Rüstem Abi gibi inanılmaz bir yalnızlık vardı. Murat Cemcir’in dizde otelde kalması, hala İstanbul’da garanti bir biçimde kalamadığının, rahatlayamadığının göstergesiydi bana göre. Dizide Ahmet Kural ve Murat Cemcir’in çok büyük bir kardeşliği vardı ama aynı evde kalmıyorlardı. Çünkü hepsinin bireysel olarak yapmak istediği şeyler vardı. Bireyselliklerinden de taviz vermiyorlardı. İşler Güçler bende çok özel bir proje olarak kaldı. Öyle de kalmaya devam edecek.

Cavit karakteri önceden kafasında belli miydi?

Ben ilk sete gidene kadar karakterin nasıl olduğunu bilmiyordum. Saçımın nasıl olacağını, bıyığımın nasıl kıvrılacağını, dişime altın diş yapılacağını falan ben o anda sette öğrendim. Benim şansıma şu oldu: Tam set başlayacak, sette bir karışıklık oldu. Sette ki jeneratör sorumlusu ile ışık şefi anlaşamadı, ağız dalaşına girdiler ve neticesinde set iptal oldu. Benim sahnem bir hafta sonra çekilecekti. O zaman zarfında çalışma fırsatı bulabildim. Çünkü tipin nasıl olacağını bildim. Aynanın karşısına geçip provalar yaptım. Hatırlıyorum. Makyajım falan yapıldı, sahneye gireceğim. Bambaşka birine dönüştüm. Kendime “Bu tipe karşılık diyebileceğin bir şey var mı Cemil?” dedim. Halimi gördüm. Hoca kafasında çok güzel bir şey çizmiş ve benim buna özen göstermem gerekiyor. Cavit karakteri en çok heyecandan yapamadığım karakterdir. Mesela şimdi Cavit’i oynamayı çok isterim. Cavit’i birkaç bölüm aradım. Nasıl yapılacak? Nasıl olacak? diye. Onların hepsini Selçuk Hoca sana o kadar güzel gösteriyor ki, belki de benim arayarak 10-15 bölümde bulacağım karakteri bana ilk seferinde veriyor. Ağzımızdan çıkan bir hırıltıyı bile karakter davranışı olarak sana sunabiliyor. 



Oynadığınız karakterler dikkat çekici oldu ve fenomen haline geldi. Doğaçlama mı fazla idi yoksa metne bağlılık mı?

Çok doğaç yapılır gibi düşünülüyor. Benim karakterlerimde ben %98 metne daha çok bağlıyım. İşler Güçler Cavit’te de Kardeş Payı Kartal’da da %98 metine bağlılığım vardı. Ortaya çok doğal bir şey çıkıyor. Kimin o rolü nasıl oynayacağını bilerek  yazıyor. Cemil Kartal Ayhan Sezai Şinasi Hilmi. Kendi adıma bunu yapan da oyuncu değil bence. Başarılı ve meşhur ve bir çok kişinin birlikte çalışma hayali olan bir yönetmen ele alalım. Mesela Tarantino. Şimdi Tarantino ile çalışma isteğini dört ile çarp, Selçuk Aydemir yap onu. Çünkü kendi dilinde, yaşadığın ülkede her bölgeye hakim ve görüşlere açık bir yönetmen. Mesela ben küçük bir yerde Kahramanmaraş’ta büyüdüm. Yaşadığın yerlerden “ Hocam duyguları alıp kullanabilir miyim?” dediğinde “Tabi ki kullanabilirsin ama şöyle kullanırsan daha güzel olabilir.” diyen, hayran olduğum bir yönetmen var. O yüzden Tarantino’yu dört ile çarptığında Selçuk Aydemir diyorum. Benim büyüdüğüm mahallede büyümemesine rağmen o mahallede yer alan tipleri bana dizi de gösteren bir adam. Seni çok iyi anlıyor. Bölge mizahını, ülke mizahını biliyor. Böyle biri ile çalışmak bana inanılmaz keyif veriyor. Bunları yaşadıktan sonra da inan ondan başka kimse ile çalışmak istemiyorsun. Ondan başkası ile çalışmak istemiyorum.

Selçuk Aydemir ile ilgili neler söylebilirsin?

Kardeş Payı başlamadan bir ay önce bana ilk bölümü okuttu. Bana “Kardeş Payı’ndaki Kartal, İşler Güçler’deki  Boomcu Onur gibi olacak. Şu bölümden sonra şu hale gelecek ve daha kendine has bir karakter olacak.” demişti. Aynı şekilde “Hilmi karakteri belli bir süre sonra şu hale gelecek, Sezai karakteri ilk zamanlarda ön plana çıkmasa da sonra çok orijinal bir karakter olduğu ortaya çıkacak.” da demişti. Yirmi ikinci bölüm de, birinci sezonun finalinde bir baktım; ne dediyse tamamı çıkmıştı. Bu kadar büyük bir bilgi, bu kadar büyük bir çalışma… Arkadaşlarım adına da konuşacak olursam; biz şuna çok önem veriyoruz; hocanın kafasındakini görmeye çalışmak ve “Hocam burada şunu mu demek istiyorsunuz?” diye sorabilme özgürlüğüne sahibiz. Bu da iki taraf içinde çok mutlu bir durum. Bize durumu sıkılmadan anlatıyor. “Sen şimdilik şöyle ezberle, sete geldiğinde konuşuruz.” diyerek içine su serpiyor.  Sen kafanda birkaç mizansen oluşturup ezberini yapıyorsun, sete gidiyorsun. Sana bir kağıt veriyor, neleri nasıl yapacağını anlatıyor. Bir hafta boyunca ezberlediklerin boşa gidiyor. Çünkü yanlış bir mizansen de kurmuşsun, o öyle bir şekilde anlatıyor ki; bir haftada hazırlandığın sahneyi sana orda verdiğinde on dakikada “Hazırım.” diyorsun. Bizim de çabamız var tabi ama bunu mütevazilik olarak görmemek lazım. Yönetmenin karakter çıkarma üzerinde çok büyük bir etkisi vardır. Karakterin ivmeli şekilde yükselmesinde de aslan payı yönetmenindir.
Çukurova Üniversitesi İşletme mezunu.

Aslen Trabzonlusunuz. Trabzonspor maçlarına gidiyor musunuz?

Elimden geldiğince gitmeye çalışıyorum. Passolig’imiz Trabzonsporlu olduğu için dört büyükler maçlarına giremiyoruz. Bazen legal olarak başka bir şekilde giriyoruz. Trabzon’a gittiğim zaman da Avni Aker Stadı’nda bir maça denk geldiğimde çocuklar gibi seviniyorum.

Selçuk Aydemir dışında başka biri ile çalışmak ister misiniz?

Kalemi güzel bir çok kişi var. Cem Yılmaz, Ata Demirer, Şahan Gökbakar, Onur Ünlü gibi isimlerin işlerini severek izliyorum. Hem izlerken hem de çalışırken keyif aldığım tek isim var: Selçuk Aydemir.

Selçuk Aydemir ile birlikte olmanın güzel yanları nelerdir?

İnsanların üç ay sonra kahkaha atacağı işleri üç ay öncesinden biliyorsun. İçimizden sevinç yaşıyoruz. Kafamızın içinden “Bildiğim şeyi bilseniz çok güleceksiniz ama bunu için üç ay bekleyeceksiniz.”diyorsunuz. (Gülerek) Hayran olduğun birinin daha tamamen ekip bile kurulmadan yazdıklarını sana okutması büyük bir gurur. Gururun haricinde yıllar sonra bile “Ordaydım.” diyebiliyorsun. Allah herkese sevdiği çevre ile çalışmayı nasip etsin.

Sosyal medya ile aranız nasıl?

Facebook ve Twitter’i sadece okuyucu olarak kullanıyorum ama İnstagram’ı etkin bir biçimde kullanıyorum. Gelen mesajların hemen hemen hepsine cevap vermeye çalışıyorum. Bazen  “Abi bir soru sorabilir miyim?” diye mesaj geldiğinde “Sor.” Yazamıyorum. Ben zaten mesajı görüyorum. İlk mesajını yazarken sorunu yazabilir. Ben “Sor.” deyince izin veriyormuşum gibi hissediyorum.  O kadar da sınırlandırılmış bir ülkede yaşadığımızı düşünmüyorum. O mesajlara pek cevap vermiyorum. Onun dışında gerçekten bir sorunu olan birilerine yardımcı olabileceğim bir şey varsa yardımcı olmak istiyorum. İnsanlar çok mutsuz. Mesajlardan bile anlıyorum. Üretmeye yönelik çok az mesaj geliyor. Senin ki gibi. Senin ki gibi mesajlar geldiğinde ben çok mutlu oluyorum. Elimden geldiği kadar da yardımcı olmak istiyorum ama bazıları o kadar çok mutsuz ki o mutsuzluğu da bilirim. O mutsuzluğu da yaşamış biriyim. Çoğu insanın hayatında öyle zamanlar olur. Öyle mutsuzluğu anlaşılan mesajlar geldiğinde kendi mutsuzluk zamanlarım aklıma geliyor. Onlara yardımcı olmak istiyorum ama elimden bir şey gelmiyor. Çünkü bu bir hayal. Oyunculuk yapmak isteyen kişilerin bizden bir şeyler beklemesi bir hayal gibi. Ben öyle bir fırsatı verebilecek statüde değilim.

Hayranlarınız gibi siz de dizilerden sahneleri izliyor musunuz?

Biz de en az dizilerimizi en çok seven izleyiciler kadar izliyoruz. Haftada en az üç-dört gün bir araya gelip İşler Güçler ve Kardeş Payı sahnelerini izliyoruz, gülüyoruz, eğleniyoruz. Ve Ahmet Abi’de bile görüyorum bu durumu.

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ekibin kadar güçlüsün.  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder