1 Kasım 2014 Cumartesi

Aşk için icat

(Bir ödev gereği yazdığım Graham Bell'in içinde olduğu telefonun icat edilme hikayesini küçük bir aşk hikayesi :) )


1870’li yıllardayız. İskoçya’da veba hastalığından insanlığın öldüğü yıllardayız. Benim adım Dacy. Güneyli anlamına geliyor. Ülke bir yandan hastalıkla boğuşurken, bir yandan da yeni kıtaya -yani Amerika’ya- gidenlerin sayısı da artıyor. Daha çok mucitler ya da bilim adamları gidiyor oraya. Ben babamın ayakkabıcı dükkânında çalışıyorum. Çalışıyorum derken;arada uğruyorum dükkâna ve babama yardım ediyorum.Ben çalışmayı fazla sevmiyorum.Genelde şehirde geziyor, mahallenin serseri takımıyla arada takılıyorum. Ne yapayım? Çalışmayı sevmiyorum. Gelmiyor içimden. Bir de vakit buldukça kasabaya inen kız arkadaşım Bonny ile görüşüyoruz. Bonny’nin babası da çiftçi. Haftada bir kasabanın pazarına iner.Benim de Bonny’i görme fırsatım olur. Başka türlü görüşemiyoruz ki fazla. Onların köyüne gidecek aracım yok. Arada onların köyünden gidenler olursa peşlerine takılıyorum ve Bonny’nin yanına gidiyorum ;ama Bonny evden fazla çıkamıyor. Bahçe işleri ile uğraşmaya çıkıyormuş gibi geliyor yanıma fazla konuşamıyoruz. O dümdüz sarı saçlarını, baktıkça içinde yüzdüğüm deniz mavisi gözlerine bakmaya doyamıyorum. Hemen babası annesine sesleniyor “Nerede kaldı bu kız?” diye. O büyülü an hemen bozuluyor. Çok seviyorum onu. Oraya gidemediğim zamanlarda da kasabanın haylaz çocukları ile mektup yolluyorum ona. O da bana yolluyor ama her gün gidip gelinmeyecek kadar yakın olmadığı için sık görüşemiyoruz. Ondan gelen mektubu okurken kelimeler saçları gibi dümdüz, yazdıkları gözleri gibi büyüleyici geliyor. Okumayı normalde hiç sevmeyen ben, o mektup hiç bitmesin istiyorum. Yakında sevgilisi olanlar çok şanslı! Bu durumdan sıkı dostum Graham da çok dertli. Onun henüz sevgilisi olmasa da: “Uzak mesafelerden insan birbiriyle konuşabilmeli.” diyor. O epey çılgın; ama olsun. En sevdiğim arkadaşımdır Graham. Graham yeni kıtaya gitme hayâli olanlardan biridir. Çünkü bu dönemde İskoçya’dan Amerika’ya gidip zengin olan çok kişi vardır. Benim dostum da böyle düşünüyordu; ama yeterli parası yoktu. Bir süre sonra “Ben gidiyorum artık!” demişti bana. O sözü söylediği günden beri epeydir haber alamamıştım ondan. Uzun bir süre sonra mektup aldım. Bizimki gün gözünü karartıp gitmeye karar vermiş yeni kıtaya. Limana gitmiş ve cebindeki paranın bilet için yeterli olmadığını öğrenince çok üzülmüş. Çökmüş oracıkta yere. Çaresizlik ile dolmuş her yanı. Yolcular gemiye birer birer binmeye devam ediyorlarmış. Hareket saatinin geldiğini belirten düdük de acı acı çalmaya başlamış. Tam her şey bitti derken burnunun ucuna bir bilet uzatılmış. Bizimkinin gözleri parlamış tabii. Bileti bir yaşlı adam uzatmış ona ve limanda aniden kalp krizi geçirerek vefat etmiş. Graham denizin kendisini tuttuğunu gemi hareket edince anlamış. Bizim şaşkın sadece onunla kalmayıp yan koltuklarında oturan Oswaldo ailesinin kızı ile güvertede gizli gizli buluşup konuşuyormuş. Bahanesi de mide bulantısıymış. Baba Oswaldo’nun bu durumu anlaması çok sürmemiş ve bizimkini iyice hırpalamış. Bizimki de çareyi gemiden atlamakta bulmuş. Zaten geminin varmasına az kalmış. Benim Bonny ile konuşamadığım gibi Graham da Lolita ile konuşamıyordu. Bizimki  ‘elektrikli konuşma makinesi’ yapacağım demiş. “Hem insanlar uzak mesafeler ile rahatça konuşabilir hem de sevgililerimizle daha rahat konuşuruz.” demiş. Mektubun sonuna da olabilecek en kısa zamanda bunu yapacağını ve bitirince yine yazacağını söylemiş. Mektubu okumayı bitirince bizimkinin ne kadar ciddi olduğunu anladım ve içimde bir umut tomurcuğu yeşerdi. Eğer Graham dediğini yaparsa hem kendi hayatını kurtarırdı hem de insanlığa çok büyük bir katkı yapmış olurdu. Artık Bonny ile görüşmek için kasabanın haylazlarını ve köylülerin mahsulleri arasında saklanarak kaçak seyahati kullanmayacaktım. Bu mükemmel bir şeydi. Ertesi gün dükkâna uğradım babam yine elindeki işleri yetiştirmeye çalışıyordu. Babama Graham’ın yazdıklarının bir kısmını söyledim. ‘Elektrikli konuşma makinesi’ deyince babam kahkaha attı. “ Olur mu öyle şey? Saçmalama Dacy.” dedi. Bana da gayet ilginç ve uzak geliyordu ama Graham gözünü karartmışsa, yapardı. O yüzden içimdeki umut tomurcuğu gittikçe yeşeriyordu. Olursa mükemmel bir şey olacaktı. Hem herkes rahatça uzaktakilerle konuşabilecekti ve bunu benim can dostum Graham Bell yapacaktı. Acayip heyecanlıydım. Graham dan gelecek mektubu bekliyordum. Bu durumu Bonny’ye söyledim. O da ilk başka çok şaşırdı. Sonrasında o da umutlandı. Artık bahçe işleri yalanı ile dışarı çıkmayacaktı. Babası ve annesi tarlaya mahsullerle ilgilenmeye gidince, evden oturduğu yerden benle konuşabilecekti. Mektup ne zaman gelir acaba? İçim içimi yiyor artık. Bonny ile de eskisi kadar görüşemez olduk. Kasabaya fazla inmiyorlar. Havalar soğudu epey. Dışarıda üşüsem de sürekli mektup bekliyorum. Sanki ben evdeyken bana ulaşmayacakmış gibi hissediyorum. Benim de kafamda Amerika’ya gitme fikri belirmeye başladı. Sevgili dostum Graham dediğini yaparsa yeni kıtada zengin olur bende onunla beraber çalışabilirim. Bur da çalışmak istemiyorum. Babam da sürekli yakınıyor. “Çalışmıyorsun. Dükkâna yanıma yardıma bile gelmiyorsun.” diyor. Bu kasabada yapabileceğim çok fazla da iş yok zaten. Belki Bonny’yi de ikna ederim. Yeni kıtada yeni bir hayata adım atarız. Her şey Graham’a bağlı durumda. Ya yapamazsa ‘elektrikli konuşma makinesi’ni? Ya hayal kırıklığına uğrarsak? Ya hiç o mektup gelmezse? Hayır kötü düşünmemeliyim. Can dostum kafasına koymuşsa yapar. Amerika’ya gitmesini bile düşünmezdim. Artık her şeyi yapabilir Graham.  Kendim inanmalıyım ki Bonny’de endişe duymasın. Hem Graham da artık ben gibi aşık biri. En azından onun için yapacaktır. Gaddar baba Oswaldo yüzünden görüşemiyor ki böyle bir şey yapmayı istiyor. Bu gerçekten mükemmel bir şeydi. Geceleri yatarken bunu düşünüyor hatta bununla ilgili hayaller kurarken uyuyakalıyordum. Bonny de sabırsızlanıyordu. Bonny’nin kasabası St.Albert’e giden bir köylü gördüm. Atladım arkaya Bonny’e gitmek için. Ona : “Benimle yeni bir kıtada yep yeni bir hayata var mısın? Graham elektrikli konuşmasını yaparsa ben de onunla çalışırım. Çok zengin oluruz. Babandan da uzak olur mutlu mutlu yaşar gideriz. Hem Graham’ın sevgilisi Lolita ile de tanışırsın. Canın da sıkılmaz orada.” Dedim. Bonny ise: “Emin misin? Graham gerçekten başarabilir mi? Eğer başarırsa düşünmeden gelirim seninle. Bu kasabada babam da varken rahat yaşamayız zaten seninle.” dedi. Gemi için bilet parası bile biriktirmeye başlamıştık. Artık her şey hazırdı. Sadece Graham’dan mektup bekliyorduk. Bonny de ben de çok heyecanlıydık. Geceleri pembe hayallerle ve Graham’dan gelecek olan mektubu düşünmekle uyuyordum. Graham ne yapıyordu acaba? Bir an önce bulmak için çabalıyordur o da. Nasıl bir şey olacak ki elektrikli konuşma makinesi? Telgraf diye bir şey vardı ama yazılı idi. Hem çok hızlı ve yaygın değildi. Bizimkinin dediği elektrikli konuşma makinesi sesli ve anında iletişimdi. Gerçekten akıl alır gibi değildi. Bunu yapacak olan kişinin de benim arkadaşım olması ayrı bir heyecan katıyordu. Aylarca süren bu meraklı bekleyişten sonra mektup geldi. Beklediğim gibi Graham’dandı.  O mektubun başında “Dacy buraya gelmelisin.” yazıyordu. Heyecanım iyice arttı. Hemen bir köşeye oturdum. Rahat rahat okumak için. Bizimki dediğini yapmış gerçekten de. Çok mutlu olmuştum. Satırları okudukça mutluluğumun nasıl kat kat arttığını anlatamam. Mükemmel bir duyguydu. Hem planlarım olmuştu hem de daha önemlisi arkadaşım insanlık tarihine geçmişti ve ben de buna tanıklık ediyordum. Mektupta nasıl bulduğunu ve neler olduğunu şöyle anlatmış bizim ki “ Sevgili dostum. Geç de olsa dediğimi yaptım. Elektrikli konuşma makinesini yaptım. Telefon diyoruz artık adına. Böyle geçecek tarihe. Sen gel daha da büyütürüz işleri. Bir de telefonla konuşma ritüeli artık “ALO” oldu. “ALO” nun anlamı ise benim sevgilim Lolita’nın tam adı Allessandra Lolita Oswaldo. Önce gizlice Lolita’nın evine döşedim hattı. Telefonum çaldığında ondan başkasının aramayacağını bildiğimden “Allessandra Lolita Oswaldo” diyordum. Tabi aramalar ve deneyler sıklaştıkça bu isim uzun gelmeye başladı. “Ale Lolos” demeye başladım. Zamanla bu bile uzun gelmeye başladı. En son isminin baş harfleri olan “ALO” demeye başladım. Deneylere öyle devam ettim. Tabi icat duyulunca da herkes “ALO” diyerek kullanmaya başladı. Artık sadece Lolita’nın gaddar babasından gizli görüşmekle kalmıyorum. Dünya tarihine geçecek bir buluş bu. İnsanlar kilometrelerce uzaktan istediği kişiyle sesli konuşabiliyor. Şuan her yerde yok tabii. İskoçya’ya da geç gelir. Şuan sadece benim çevrelerimde var; ama yavaş yavaş yayılıyor. Sen de gel ki beraber çalışalım. Sen orada yapamazsın. Bonny’yi ikna edebilirsen onu da getir. Artık Lolita ile beraber yaşayacağız o da gelirse daha güzel olur dostum. En kısa zamanda bekliyorum.” Graham mektubun sonuna da kaldığı yerin adresini yazmış. Hemen kasaba merkezine gidip Bonny’nin kasabasına giden bir köyle gözlemeye başladım. Çok heyecanlıydım. Yaklaşık yarım saat sonra bir köylünün samanları arasına saklanarak St.Albert’e vardım. Bonny’ye mektubu göstererek yazdıklarını anlattım. O da çok heyecanlanmıştı. Hemen plan yapmaya başladık. Yarın sabah erkenden bizim kasabada buluşup limana giderek gemiye binecektik. İçim içime sığmıyordu. Aylardır hayalini kurduğumuz şey sonunda gerçekleşmişti. Yarın sabah çıkıyorduk yola. O gece endişeden, meraktan, düşünceden değil; meraktan uyuyamadım. Bir an önce sabah olsun istiyordum. Sonunda sabah oldu ve gizlice evden çıkıp kasabaya indim. Sırtımda bir çanta vardı. İçinde birkaç kıyafet vardı. Bir kaç da yiyecek bir şeyler. Bir de Graham’ın yazdığı mektup. Durup durup baştan okuyordum. Okudukta daha da heyecanlanıyordum. Karşıdan Lolita’nın geldiğini gördüm. Onun yüzünden de belli oluyordu o mutluluk ve heyecan. O da birkaç parça giysi ve yiyecek almış. Bir de sırf bu anı beklediği için benim haberim olmadan bana yelek örmüş. Onu verdi. Demek ki Bonny’de bekliyordu gerçekten bu haberi. Mutluluğuma mutluluk katmıştı bu yelek. Sahile vardık. Aylardır para biriktirdiğimizden bilet için fazlasıyla paramız vardı. Geçtik gemiye. Yan yana oturduk Bonny ile. Ellerimiz birleşti ve birbirimizin gözlerine bakarak pembe hayallere dalmaktan alıkoyamıyorduk kendimizi. Hareket etmeyi haber veren düdükle kendimize geldik. Toparlandık. Etrafımızda oturanlar genelde tüccardı. Oraya iş için gidiyorlardı. Biz ise yeni bir hayat kurmaya gidiyorduk. O yüzden bizim gözlerimizde tarifsiz heyecan vardı. Bunu bize bakan tüccar yolculardan anlayabiliyorduk. “Ne yapıyor? Kim acaba bu gençler?” der gibi bakıyorlardı. El ele tutuşarak ve hayallere dalarak geçen yolculuğumuz son bulmuştu. Graham’ın verdiği adresi sora sora bulup evine gittik. Gördüm Graham’ı. Çok değişmiş. Saçları dökülmüş ama gözlerinde o eski kararlılığın perçinlenmiş hali var. Sarıldık uzun uzun. Hemen oturduk, konuşmaya başladık. Graham hararetli bir şekilde anlatıyordu yaptıklarını. Dediğini yapmış bizimki. Onun hayalleri gerçek olmuştu. Amerika’ya gitme hayali gerçek olmuştu. Oraya yerleşmiş hatta tomar tomar para kazanır oldu. Sevgilisi ile rahat konuşmak uğruna çileler çekip icat yaptı ve bu icatla dünya tarihine geçti. Ben de onun yanındaydım. Şahit oluyordum bütün olanlara ve onunla çalışacaktım artık. Tüm dünyaya yayılacak bir icadın mucidi benim arkadaşımdı ve ben artık onunla çalışacaktım. Lolita da Graham’ın yanına geldi, onunla beraber yaşıyordu. Graham bu icadı geliştirmeye çalışıyordu. Gece gündüz demeden uğraşıyordu. Lolita ise bu durumdan rahatsızdı. Ben de Graham’ın yanında çalışıyordum. Bizzat şahit oluyordum. Bonny de fazla mutlu sayılmazdı ama Lolita kadar değildi. Bonny küçük şeylerle mutlu olabiliyordu. Amerika’da yaşıyorduk ve rahatsız eden kimse yoktu. Biz Graham ile çalışmalara devam ederken Lolita gün geçtikçe tahammül edemez hale geliyordu. Bir gün Graham’ın yanına çalışmaya gittiğimde evde Lolita’yı göremedim. Evet. Düşündüğüm şey olmuştu. Lolita artık sürekli deney yapan Graham’a katlanamamış ve onu terk etmişti. Graham da o günden itibaren telefon başından ayrılmaz oldu. Her an Lolita arar ve onun adının kısaltması ile efsaneleşen hitap şekli “ALO” der diye bekliyordu. Âşık mucit dünya tarihine geçecek ve insanlık tarihini değiştiren bir icada imza att; ama bu icadın sebebi Lolita yanında değildi. Ben de Bonny ile mutlu geçiniyordum. Tam benim hayat arkadaşımdı işte Bonny. Onu gün geçtikçe daha çok seviyorum. Graham ile Bell Şirketini kurduk ve orada çalışıyorduk. Graham sürekli telefon başından ayrılmazken bu icat tüm dünyaya yayılmaya başladı. Ben, “Arkadaşım elektrikli konuşan makine yapacakmış.” dediğimde bana gülenler telefonu görünce beni hatırlarlar. Dünyayı değiştiren, insanlık tarihine çok büyük bir mihenk taşı olan bu icat bir aşığın sevgilisiyle görüşebilmesi için yapılmıştı ve bu sevgili erkek arkadaşını terk etmişti. Çok ilginç bir hikâye. Zaten Graham’ın içinde olduğu bir olay da normal olamazdı. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder