(Bir ödev gereği yazdığım Graham Bell'in içinde olduğu telefonun icat edilme hikayesini küçük bir aşk hikayesi :) )
1870’li
yıllardayız. İskoçya’da veba hastalığından insanlığın öldüğü yıllardayız. Benim
adım Dacy. Güneyli anlamına geliyor. Ülke bir yandan hastalıkla boğuşurken, bir
yandan da yeni kıtaya -yani Amerika’ya- gidenlerin sayısı da artıyor. Daha çok
mucitler ya da bilim adamları gidiyor oraya. Ben babamın ayakkabıcı dükkânında
çalışıyorum. Çalışıyorum derken;arada uğruyorum dükkâna ve babama yardım
ediyorum.Ben çalışmayı fazla sevmiyorum.Genelde şehirde geziyor, mahallenin
serseri takımıyla arada takılıyorum. Ne yapayım? Çalışmayı sevmiyorum. Gelmiyor
içimden. Bir de vakit buldukça kasabaya inen kız arkadaşım Bonny ile
görüşüyoruz. Bonny’nin babası da çiftçi. Haftada bir kasabanın pazarına
iner.Benim de Bonny’i görme fırsatım olur. Başka türlü görüşemiyoruz ki fazla.
Onların köyüne gidecek aracım yok. Arada onların köyünden gidenler olursa
peşlerine takılıyorum ve Bonny’nin yanına gidiyorum ;ama Bonny evden fazla
çıkamıyor. Bahçe işleri ile uğraşmaya çıkıyormuş gibi geliyor yanıma fazla
konuşamıyoruz. O dümdüz sarı saçlarını, baktıkça içinde yüzdüğüm deniz mavisi
gözlerine bakmaya doyamıyorum. Hemen babası annesine sesleniyor “Nerede kaldı
bu kız?” diye. O büyülü an hemen bozuluyor. Çok seviyorum onu. Oraya
gidemediğim zamanlarda da kasabanın haylaz çocukları ile mektup yolluyorum ona.
O da bana yolluyor ama her gün gidip gelinmeyecek kadar yakın olmadığı için sık
görüşemiyoruz. Ondan gelen mektubu okurken kelimeler saçları gibi dümdüz,
yazdıkları gözleri gibi büyüleyici geliyor. Okumayı normalde hiç sevmeyen ben,
o mektup hiç bitmesin istiyorum. Yakında sevgilisi olanlar çok şanslı! Bu
durumdan sıkı dostum Graham da çok dertli. Onun henüz sevgilisi olmasa da:
“Uzak mesafelerden insan birbiriyle konuşabilmeli.” diyor. O epey çılgın; ama
olsun. En sevdiğim arkadaşımdır Graham. Graham yeni kıtaya gitme hayâli
olanlardan biridir. Çünkü bu dönemde İskoçya’dan Amerika’ya gidip zengin olan
çok kişi vardır. Benim dostum da böyle düşünüyordu; ama yeterli parası yoktu.
Bir süre sonra “Ben gidiyorum artık!” demişti bana. O sözü söylediği günden
beri epeydir haber alamamıştım ondan. Uzun bir süre sonra mektup aldım. Bizimki
gün gözünü karartıp gitmeye karar vermiş yeni kıtaya. Limana gitmiş ve
cebindeki paranın bilet için yeterli olmadığını öğrenince çok üzülmüş. Çökmüş
oracıkta yere. Çaresizlik ile dolmuş her yanı. Yolcular gemiye birer birer
binmeye devam ediyorlarmış. Hareket saatinin geldiğini belirten düdük de acı
acı çalmaya başlamış. Tam her şey bitti derken burnunun ucuna bir bilet
uzatılmış. Bizimkinin gözleri parlamış tabii. Bileti bir yaşlı adam uzatmış ona
ve limanda aniden kalp krizi geçirerek vefat etmiş. Graham denizin kendisini
tuttuğunu gemi hareket edince anlamış. Bizim şaşkın sadece onunla kalmayıp yan
koltuklarında oturan Oswaldo ailesinin kızı ile güvertede gizli gizli buluşup
konuşuyormuş. Bahanesi de mide bulantısıymış. Baba Oswaldo’nun bu durumu
anlaması çok sürmemiş ve bizimkini iyice hırpalamış. Bizimki de çareyi gemiden
atlamakta bulmuş. Zaten geminin varmasına az kalmış. Benim Bonny ile
konuşamadığım gibi Graham da Lolita ile konuşamıyordu. Bizimki ‘elektrikli konuşma makinesi’ yapacağım
demiş. “Hem insanlar uzak mesafeler ile rahatça konuşabilir hem de
sevgililerimizle daha rahat konuşuruz.” demiş. Mektubun sonuna da olabilecek en
kısa zamanda bunu yapacağını ve bitirince yine yazacağını söylemiş. Mektubu
okumayı bitirince bizimkinin ne kadar ciddi olduğunu anladım ve içimde bir umut
tomurcuğu yeşerdi. Eğer Graham dediğini yaparsa hem kendi hayatını kurtarırdı
hem de insanlığa çok büyük bir katkı yapmış olurdu. Artık Bonny ile görüşmek
için kasabanın haylazlarını ve köylülerin mahsulleri arasında saklanarak kaçak
seyahati kullanmayacaktım. Bu mükemmel bir şeydi. Ertesi gün dükkâna uğradım
babam yine elindeki işleri yetiştirmeye çalışıyordu. Babama Graham’ın
yazdıklarının bir kısmını söyledim. ‘Elektrikli konuşma makinesi’ deyince babam
kahkaha attı. “ Olur mu öyle şey? Saçmalama Dacy.” dedi. Bana da gayet ilginç
ve uzak geliyordu ama Graham gözünü karartmışsa, yapardı. O yüzden içimdeki
umut tomurcuğu gittikçe yeşeriyordu. Olursa mükemmel bir şey olacaktı. Hem
herkes rahatça uzaktakilerle konuşabilecekti ve bunu benim can dostum Graham
Bell yapacaktı. Acayip heyecanlıydım. Graham dan gelecek mektubu bekliyordum.
Bu durumu Bonny’ye söyledim. O da ilk başka çok şaşırdı. Sonrasında o da
umutlandı. Artık bahçe işleri yalanı ile dışarı çıkmayacaktı. Babası ve annesi
tarlaya mahsullerle ilgilenmeye gidince, evden oturduğu yerden benle
konuşabilecekti. Mektup ne zaman gelir acaba? İçim içimi yiyor artık. Bonny ile
de eskisi kadar görüşemez olduk. Kasabaya fazla inmiyorlar. Havalar soğudu
epey. Dışarıda üşüsem de sürekli mektup bekliyorum. Sanki ben evdeyken bana
ulaşmayacakmış gibi hissediyorum. Benim de kafamda Amerika’ya gitme fikri belirmeye
başladı. Sevgili dostum Graham dediğini yaparsa yeni kıtada zengin olur bende
onunla beraber çalışabilirim. Bur da çalışmak istemiyorum. Babam da sürekli
yakınıyor. “Çalışmıyorsun. Dükkâna yanıma yardıma bile gelmiyorsun.” diyor. Bu
kasabada yapabileceğim çok fazla da iş yok zaten. Belki Bonny’yi de ikna
ederim. Yeni kıtada yeni bir hayata adım atarız. Her şey Graham’a bağlı
durumda. Ya yapamazsa ‘elektrikli konuşma makinesi’ni? Ya hayal kırıklığına
uğrarsak? Ya hiç o mektup gelmezse? Hayır kötü düşünmemeliyim. Can dostum
kafasına koymuşsa yapar. Amerika’ya gitmesini bile düşünmezdim. Artık her şeyi
yapabilir Graham. Kendim inanmalıyım ki
Bonny’de endişe duymasın. Hem Graham da artık ben gibi aşık biri. En azından
onun için yapacaktır. Gaddar baba Oswaldo yüzünden görüşemiyor ki böyle bir şey
yapmayı istiyor. Bu gerçekten mükemmel bir şeydi. Geceleri yatarken bunu
düşünüyor hatta bununla ilgili hayaller kurarken uyuyakalıyordum. Bonny de
sabırsızlanıyordu. Bonny’nin kasabası St.Albert’e giden bir köylü gördüm.
Atladım arkaya Bonny’e gitmek için. Ona : “Benimle yeni bir kıtada yep yeni bir
hayata var mısın? Graham elektrikli konuşmasını yaparsa ben de onunla çalışırım.
Çok zengin oluruz. Babandan da uzak olur mutlu mutlu yaşar gideriz. Hem
Graham’ın sevgilisi Lolita ile de tanışırsın. Canın da sıkılmaz orada.” Dedim.
Bonny ise: “Emin misin? Graham gerçekten başarabilir mi? Eğer başarırsa düşünmeden
gelirim seninle. Bu kasabada babam da varken rahat yaşamayız zaten seninle.”
dedi. Gemi için bilet parası bile biriktirmeye başlamıştık. Artık her şey
hazırdı. Sadece Graham’dan mektup bekliyorduk. Bonny de ben de çok
heyecanlıydık. Geceleri pembe hayallerle ve Graham’dan gelecek olan mektubu
düşünmekle uyuyordum. Graham ne yapıyordu acaba? Bir an önce bulmak için
çabalıyordur o da. Nasıl bir şey olacak ki elektrikli konuşma makinesi? Telgraf
diye bir şey vardı ama yazılı idi. Hem çok hızlı ve yaygın değildi. Bizimkinin
dediği elektrikli konuşma makinesi sesli ve anında iletişimdi. Gerçekten akıl
alır gibi değildi. Bunu yapacak olan kişinin de benim arkadaşım olması ayrı bir
heyecan katıyordu. Aylarca süren bu meraklı bekleyişten sonra mektup geldi.
Beklediğim gibi Graham’dandı. O mektubun
başında “Dacy buraya gelmelisin.” yazıyordu. Heyecanım iyice arttı. Hemen bir
köşeye oturdum. Rahat rahat okumak için. Bizimki dediğini yapmış gerçekten de.
Çok mutlu olmuştum. Satırları okudukça mutluluğumun nasıl kat kat arttığını
anlatamam. Mükemmel bir duyguydu. Hem planlarım olmuştu hem de daha önemlisi
arkadaşım insanlık tarihine geçmişti ve ben de buna tanıklık ediyordum. Mektupta
nasıl bulduğunu ve neler olduğunu şöyle anlatmış bizim ki “ Sevgili dostum. Geç
de olsa dediğimi yaptım. Elektrikli konuşma makinesini yaptım. Telefon diyoruz
artık adına. Böyle geçecek tarihe. Sen gel daha da büyütürüz işleri. Bir de
telefonla konuşma ritüeli artık “ALO” oldu. “ALO” nun anlamı ise benim sevgilim
Lolita’nın tam adı Allessandra Lolita Oswaldo. Önce gizlice Lolita’nın evine
döşedim hattı. Telefonum çaldığında ondan başkasının aramayacağını bildiğimden
“Allessandra Lolita Oswaldo” diyordum. Tabi aramalar ve deneyler sıklaştıkça bu
isim uzun gelmeye başladı. “Ale Lolos” demeye başladım. Zamanla bu bile uzun
gelmeye başladı. En son isminin baş harfleri olan “ALO” demeye başladım.
Deneylere öyle devam ettim. Tabi icat duyulunca da herkes “ALO” diyerek
kullanmaya başladı. Artık sadece Lolita’nın gaddar babasından gizli görüşmekle
kalmıyorum. Dünya tarihine geçecek bir buluş bu. İnsanlar kilometrelerce
uzaktan istediği kişiyle sesli konuşabiliyor. Şuan her yerde yok tabii.
İskoçya’ya da geç gelir. Şuan sadece benim çevrelerimde var; ama yavaş yavaş
yayılıyor. Sen de gel ki beraber çalışalım. Sen orada yapamazsın. Bonny’yi ikna
edebilirsen onu da getir. Artık Lolita ile beraber yaşayacağız o da gelirse
daha güzel olur dostum. En kısa zamanda bekliyorum.” Graham mektubun sonuna da
kaldığı yerin adresini yazmış. Hemen kasaba merkezine gidip Bonny’nin
kasabasına giden bir köyle gözlemeye başladım. Çok heyecanlıydım. Yaklaşık
yarım saat sonra bir köylünün samanları arasına saklanarak St.Albert’e vardım.
Bonny’ye mektubu göstererek yazdıklarını anlattım. O da çok heyecanlanmıştı.
Hemen plan yapmaya başladık. Yarın sabah erkenden bizim kasabada buluşup limana
giderek gemiye binecektik. İçim içime sığmıyordu. Aylardır hayalini kurduğumuz
şey sonunda gerçekleşmişti. Yarın sabah çıkıyorduk yola. O gece endişeden,
meraktan, düşünceden değil; meraktan uyuyamadım. Bir an önce sabah olsun istiyordum.
Sonunda sabah oldu ve gizlice evden çıkıp kasabaya indim. Sırtımda bir çanta
vardı. İçinde birkaç kıyafet vardı. Bir kaç da yiyecek bir şeyler. Bir de
Graham’ın yazdığı mektup. Durup durup baştan okuyordum. Okudukta daha da
heyecanlanıyordum. Karşıdan Lolita’nın geldiğini gördüm. Onun yüzünden de belli
oluyordu o mutluluk ve heyecan. O da birkaç parça giysi ve yiyecek almış. Bir
de sırf bu anı beklediği için benim haberim olmadan bana yelek örmüş. Onu
verdi. Demek ki Bonny’de bekliyordu gerçekten bu haberi. Mutluluğuma mutluluk
katmıştı bu yelek. Sahile vardık. Aylardır para biriktirdiğimizden bilet için
fazlasıyla paramız vardı. Geçtik gemiye. Yan yana oturduk Bonny ile. Ellerimiz
birleşti ve birbirimizin gözlerine bakarak pembe hayallere dalmaktan alıkoyamıyorduk
kendimizi. Hareket etmeyi haber veren düdükle kendimize geldik. Toparlandık.
Etrafımızda oturanlar genelde tüccardı. Oraya iş için gidiyorlardı. Biz ise
yeni bir hayat kurmaya gidiyorduk. O yüzden bizim gözlerimizde tarifsiz heyecan
vardı. Bunu bize bakan tüccar yolculardan anlayabiliyorduk. “Ne yapıyor? Kim
acaba bu gençler?” der gibi bakıyorlardı. El ele tutuşarak ve hayallere dalarak
geçen yolculuğumuz son bulmuştu. Graham’ın verdiği adresi sora sora bulup evine
gittik. Gördüm Graham’ı. Çok değişmiş. Saçları dökülmüş ama gözlerinde o eski
kararlılığın perçinlenmiş hali var. Sarıldık uzun uzun. Hemen oturduk,
konuşmaya başladık. Graham hararetli bir şekilde anlatıyordu yaptıklarını.
Dediğini yapmış bizimki. Onun hayalleri gerçek olmuştu. Amerika’ya gitme hayali
gerçek olmuştu. Oraya yerleşmiş hatta tomar tomar para kazanır oldu. Sevgilisi
ile rahat konuşmak uğruna çileler çekip icat yaptı ve bu icatla dünya tarihine
geçti. Ben de onun yanındaydım. Şahit oluyordum bütün olanlara ve onunla çalışacaktım
artık. Tüm dünyaya yayılacak bir icadın mucidi benim arkadaşımdı ve ben artık
onunla çalışacaktım. Lolita da Graham’ın yanına geldi, onunla beraber
yaşıyordu. Graham bu icadı geliştirmeye çalışıyordu. Gece gündüz demeden
uğraşıyordu. Lolita ise bu durumdan rahatsızdı. Ben de Graham’ın yanında
çalışıyordum. Bizzat şahit oluyordum. Bonny de fazla mutlu sayılmazdı ama
Lolita kadar değildi. Bonny küçük şeylerle mutlu olabiliyordu. Amerika’da
yaşıyorduk ve rahatsız eden kimse yoktu. Biz Graham ile çalışmalara devam
ederken Lolita gün geçtikçe tahammül edemez hale geliyordu. Bir gün Graham’ın
yanına çalışmaya gittiğimde evde Lolita’yı göremedim. Evet. Düşündüğüm şey
olmuştu. Lolita artık sürekli deney yapan Graham’a katlanamamış ve onu terk
etmişti. Graham da o günden itibaren telefon başından ayrılmaz oldu. Her an
Lolita arar ve onun adının kısaltması ile efsaneleşen hitap şekli “ALO” der
diye bekliyordu. Âşık mucit dünya tarihine geçecek ve insanlık tarihini
değiştiren bir icada imza att; ama bu icadın sebebi Lolita yanında değildi. Ben
de Bonny ile mutlu geçiniyordum. Tam benim hayat arkadaşımdı işte Bonny. Onu
gün geçtikçe daha çok seviyorum. Graham ile Bell Şirketini kurduk ve orada
çalışıyorduk. Graham sürekli telefon başından ayrılmazken bu icat tüm dünyaya
yayılmaya başladı. Ben, “Arkadaşım elektrikli konuşan makine yapacakmış.”
dediğimde bana gülenler telefonu görünce beni hatırlarlar. Dünyayı değiştiren,
insanlık tarihine çok büyük bir mihenk taşı olan bu icat bir aşığın sevgilisiyle
görüşebilmesi için yapılmıştı ve bu sevgili erkek arkadaşını terk etmişti. Çok
ilginç bir hikâye. Zaten Graham’ın içinde olduğu bir olay da normal
olamazdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder